Bugün Banu Avar’dan bir e-posta aldım. Banu Hanım, Türk eğitim sistemine dair bir takım saptamalarını benimle paylaşmış ve “Bir yanda ‘kardelenler’, ‘baba beni okula gönder’ kampanyaları, bir yanda F tipi yardımlar… Sence bir terslik yok mu?” diye sormuş.
Belki ilk bakışta bir terslik yokmuş gibi görünebilir. Ancak konu üzerinde biraz kafa yorunca birşeylerin ters gittiğini görüyor insan. Evet, birşeyler ters gidiyor…
Bugün eğitim alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına baktığımız zaman bu kuruluşların devletin dolduramadığı alanları doldurduklarını görüyoruz.
Devletin sorumluluğunu tam olarak yerine getiremediği, insanların eğitim haklarından yoksun kaldığı zaman ve yerde bu sivil toplum kuruluşları devreye giriyorlar ve insanların eğitim haklarını almalarına yardımcı oluyorlar.
Oysa bu sivil toplum kuruluşlarının yaptıklarını hükümetler yapmak zorunda, bu anayasal bir zorunluluk: Ne diyor Anayasa’nın 42. maddesi? “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkilapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.“
Buna karşın, birileri eğitim ve öğretim hakkından yoksun oldukları için eğitim amaçlı sivil toplum örgütleriyle dolu Türkiye! Tamam, herşeyi devletten beklememek lazım ama eğitim ve öğrenimi de devletten beklemeyeceksek devlet niye var?
Eğitim, sivil toplum kuruluşlarının tekeline bırakılamayacak kadar önemli bir mesele! Bugün ihtiyacımız olan şey ise eğitim meselesini ciddiye alacak bir hükümet.
Bu meseleye ciddi bir şekilde yaklaşmazsak gençlerimiz birileri tarafından parsellenmeye ve devşirilmeye devam edecek. Bu süreç devam ettikçe de kaybeden sadece gençler değil, Türkiye’nin yarınları olacak!
Tüm gençlerimiz o ya da bu derneğe muhtaç olmadan, eğitim haklarını alabilmeliler. Örneğin, üniversite öğrencileri gıda, giyim, kültür, konut vb. gereksinimleri yüzünden çeşitli dernek ve cemaatlerin kucaklarına itilmemeli, devlet bu gençlerimizin ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamalı.