İnsanın insanla olan savaşında, bin yılları geride bırakmış olsak da değişen hiçbir şey yok. İnsanoğlu dün olduğu gibi bugün de kendi ile savaş halinde.
Habil’in Kabil’i öldürmesiyle başlayan süreçte, insanoğlu ölmeye ve öldürmeye devam ediyor. Hatta zaman geçtikçe daha çok kişiyi daha az zaman ve maliyette öldürmeyi de öğreniyor insan. Her geçen gün yeni bir kitle imha silahı geliştiriliyor, deneniyor. Kullanılan silahlara göre adlandırıyoruz artık savaşları, örneğin nükleer savaş ya da biyolojik savaş diyoruz.
Savaşa dair umut veren girişimler de olmuyor değil. Uluslararası hukukta savaşa dair yasalar oluşturuluyor. Milletler Cemiyeti gibi Birleşmiş Milletler de savaşları çeşitli temel ve kurallarla sınırlamaya çalışıyor. Fakat tüm bu çabalara rağmen savaşların önü alınamıyor. 1990’lı yıllarda Kuzey Aftika’da yaşanan iç savaşlarda bir milyonun üzerinde insan ölüyor. 2003’te başlayan Irak Savaşı’nda ölenlerin sayısı da Afrika’dakilerden az değil.
İnsanoğlu bugün de savaşıyor, Thomas Hobbes’u haklı çıkartırcasına insan insanın kurdu olmaya devam ediyor…
Savaşları biliyor, silahları görüyor, bombaları duyabiliyoruz fakat göremediğimiz bir savaş, göremediğimiz silahlar ve duyamadığımız sesler de var! Adlarını hiç duymadığımız, yüzlerini hiç görmediğimiz insanlar tarafından düşüncelerimize yön veriliyor, zevklerimiz belirleniyor ve en önemlisi tercihlerimiz etkileniyor. Psikolojik savaş, gelişen bilgi ve iletişim teknolojilerinin de etkisiyle 21. yüzyıla damgasını vuruyor. Her birey bu savaştan etkileniyor. Özellikle demokratik sistemlerde, uygulanan psikolojik savaş tekniklerinin ve özellikle propagandanın etkisiyle ülkelere ve hatta uluslararası sisteme yeni bir şekil verilmeye çalışılıyor.
Psikolojik savaş, sıcak savaş ya da barış dönemlerinde, her zaman yüz yüze kaldığımız bir durum. Psikolojik savaşta zamansal olarak herhangi bir sınırlama söz konusu olmamakta. Her zaman uygulama şansı bulunan psikolojik savaş, aynı zamanda her tarafa karşı da uygulanabilmekte. Psikolojik savaş, dost bir devlete uygulanabileceği gibi düşman bir devlete ve hatta tarafsız olan bir devlete karşı da kullanılabilen bir yöntem.Psikolojik savaşta, devletlerin ya da örgütlerin amacı ise hedefteki toplumların zihinlerini etkileyerek, söz konusu toplumların tutum ve davranışlarını kendi lehinde değiştirmektir. Bu noktada ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, askeri ve teknolojik unsurlardan yararlanılmaktadır.Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre “Psikolojik savaşın saldırı ve savunma silahı; propaganda, eğitim ve provokasyondur. Cephanesi ise; söz, yazı, resim, broşür ve e-posta şeklindeki bilgilerdir. Bu savaş tarzının amacı, insanları ikna etmek ve onları değiştirmektir. Yöntemi de beyin yıkamadır.”21. yüzyılda “psikolojik savaş” kavramını çok daha sık duymaya başlayacağız. Bu sebeple ilerleyen dönemde bu konuda etraflıca bir çalışma yapmayı ve bir tez hazırlamayı düşünüyorum. Bu süreçte öğrendiklerimi ve düşüncelerimi bu satırlar aracılığıyla da paylaşmaya devam edeceğim. Konuya ilgi duyuyorsanız, takip etmenizi öneririm.