I. Dünya Savaşı, 20. yüzyılda yaşanan ve “dünya savaşı” olarak adlandırılan iki savaştan birincisidir. Dört yıl süren savaş, 28 Temmuz 1914 tarihinde başlamış ve 1918 yılında sona ermiştir. Avrupa kıtasında patlak veren savaş, kısa sürede tüm dünyaya yayılmış ve dünya devletleri İttifak Devletleri ve İtilaf Devletleri olarak karşı karşıya gelmişlerdir. Almanya, Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan’dan oluşan İttifak Devletleri; İngiltere, Fransa ve Rusya önderliğindeki İtilaf Devletleri ile savaşmışlar ve savaş sonrasında mağlup oluşlardır. İttifak devletlerinin mağlup olmalarında, savaşa sonradan İtilaf Devletleri arasında katılan İtalya, Japonya, Yunanistan, Portekiz, Romanya ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin de etkisi olmuştur.
“I. Dünya Savaşı dünya tarihinde tümüyle yeni bir olaydır. Yeni olmasının ve ‘dünya savaşı’ denmesinin nedeni, genel kanının aksine, uzun sürmesi, savaşa katılan devletlerin sayısının çokluğu ya da birkaç kıtayı birden etkilemesi değildir. Tarihte, dört yıldan uzun süreni (Otuz Yıl Savaşları), daha çok sayıda ülkenin katıldığı (Napolyon Koalisyon Savaşları) ve tüm dünyayı etkileyen (Yedi Yıl Savaşları) savaşlar da vardır. I. Dünya Savaşı’nın ayırıcı ve belirgin özelliği, onun ilk ‘topyekün’ (total) savaş olmasıdır.”[1] Bu ilk dünya savaşının diğer bir ayrırıcı ve belirgin özelliği de bu savaşta psikolojik savaşın hızla gelişmesi ve kullanım alanının genişlemesidir. Örneğin “psikolojik savaş yöntemi olarak I. ve II. Dünya Savaşlarında en çok, havadan ve yerden atılan beyannameler kullanıldı. Kore ve Vietnam savaşlarında her iki taraf da ilginç örnekler gösterdiler.”[2] Bu yöntem o kadar etkili oldu ki, günümüzde dahi yaygın olarak kullanılıyor.
I. Dünya Savaşı’nın arifesinde savaşa katılan büyük devletler propaganda faaliyetlerine hız veriyorlar. Fransızlar, Fransa’nın büyüklüğünü ve şerefini vurgularken; İngilizler ekonomik güçlerini ortaya koymakta ve Almanlar da Alman ırkının üstünlüğünü ve yenilmezliğini vurgulamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu ise, klasik yaklaşımına devam etmiş ve çevre ülkelere adalet ve düzen vaat etmeyi sürdürmüştür.
I. Dünya Savaşı’nda modern anlamda savaşın gelişmesinin yanı sıra psikolojik savaş da sistemleştirilmeye başlanmıştır. Savaş sürecinde propaganda savaşları; Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Almanya’nın propaganda örgütlerince yürütülmüştür. Savaşın önde gelen diğer devletleri arasında yer alan Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu, propaganda çalışmalarında nispeten daha acemi ve plansız çalışmalar yürütmüşlerdir.
Savaş sürecinde en etkili psikolojik savaş İngiltere tarafından yürütülmüştür. İngiliz hava kuvvetleri savaş boyunca, milyonlarca bildiriyi düşman askerlerinin üzerine bırakmışlar ve düşman askerlerinin motivasyonlarını ciddi anlamda etkilemişlerdir. Tarafsız devletlere ise bir taraftan savaşın Almanya tarafından çıkartıldığı anlatılırken, bir diğer taraftan Almanya’nın iflasın eşiğinde olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. İngiliz psikolojik savaş uygulamaları özellikle Amerika Birleşik Devletleri üzerinde yoğunlaşmış ve bu ülkenin İngiltere yanında savaşa dâhil olması sürekli ve yoğun bir şekilde telkin edilmiştir.
İngiltere karşısında savaşan Almanya da psikolojik savaş uygulamalarına önem vermişse de bu çalışmalar İngiltere’nin yürütmekte olduğu psikolojik savaş uygulamaları yanında sönük kalmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa girmesini, özellikle de İngiltere yanında savaşa girmesini engellemek isteyen Alman psikolojik savaş örgütleri bu ülkede yoğun propaganda faaliyetlerine girmişlerdir. Almanya’nın özellikle Orta Doğu’da Osmanlı’nın Müslüman kimliğini kullanarak, Müslüman toplumları İngilizlere karşı kullanmaya çalışması da herkes tarafından bilinen bir psikolojik savaş uygulaması olarak I. Dünya Savaşı tarihindeki yerini almıştır.
Amerika Birleşik Devletleri de kendi iç politikasında ciddi psikolojik savaş argümanları kullanmıştır. Şüphesiz, halkın daha öncesinde çok da ilgilenmediği bir coğrafyada patlak veren bir savaşa dahil edilmesinin altında yatan sebepler halka anlatılmalıydı. Bu görevi Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan psikolojik savaş birimleri yerine getirmek üzere savaş boyunca yoğun bir çalışma yaptılar. İş bu örgütler, Almanya’nın barbarlığını vurgulayarak, savaşa Almanya’nın neden olduğunu ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de tehdit altında olduğu tezlerini halka duyurmaya çalıştılar. Bu çalışmalar zaman zaman Almanya ve Almanlara karşı hakaretler de içermiştir: kimi afişlerde Almanlar barbar, Alman Kayzeri de “kudurmuş köpek” olarak nitelendirilmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri diğer devletlerden farklı olarak, sinemayı da ciddi anlamda psikolojik savaş aracı olarak kullanmaya başlamıştır. Bu dönemde, tıpkı bugün de görmekte olduğumuz gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nin dış politikasına destek vermek ve kitleleri etkilemek amacıyla birçok Amerikan filmi hazırlatılmış ve bu filmler milyonlarca insana ulaştırılmıştır.
Tüm bu psikolojik savaş uygulamaları sürerken, devam eden savaşta 1918 yılına gelindiğinde artık sona yaklaşılmaktadır. Ekim Devrimi sonrasında Rusya’nın savaştan çekilmesi, Almanya’ya Doğu Cephesi’ndeki askeri gücünü Batı’ya nakletme şansı vermiş ve Almanya Doğu Cehpesi’ndeki güçlerini de dahil ettiği askeri birlikleriyle büyük bir saldırıya girişmiştir. Saldırı kısmen başarılı olsa da ilerleyen zamanda Alman ordusu durmuş ve yoğun saldırılar sonrasında geri çekilmeye başlamıştır.
Bu aşamadan sonra başta Almaya olmak üzere İttifak Devletleri için yapacak çok da bir şey kalmamıştır: savaşı İngiltere’nin başını çektiği İttifak Devletleri kesin olarak kazanmışlardır.
[1] Oral Sander, Siyasi Tarih, İlkçağlar’dan 1918’e, İmge Yayınevi, Ankara, 1997, Sayfa 255
[2] Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş, Gri Propaganda, Timaş Yayınları, İstanbul, 2003, Sayfa 20