12 Eylül 1980 ve TSK’nın Siyasal Yaşama Müdahalesi
Connect with us

Makale Analiz

12 Eylül 1980 ve TSK’nın Siyasal Yaşama Müdahalesi

Yayınlandı

on

12 Eylül 1980’de gün henüz aydınlanmamışken, TRT radyolarından yayınlanan İstiklal ve Harbiye Marşı eşliğinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu’nun verdiği “Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama” görevini yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bir kez daha el koyduğunu kamuoyuna duyurmuştur.

Mevcut siyasal, ekonomik ve toplumsal durumun oldukça kötü olması nedeniyle halk tarafından önceleri normal ve hatta kimilerince geç kalmış olarak değerlendirilen bu girişim, ilerleyen zamanda temel hak ve özgürlükler de dâhil olmak üzere baskıcı bir yönetimin izlendiği bir harekete dönüşmüştür. Söz konusu süreçte Süleyman Demirel’in Başbakanı olduğu hükümet ve Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedilmiş, sendika ve derneklerin faaliyetleri durdurulmuş ve tüm Türkiye’de sıkıyönetim ilan edilmiştir. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırılmış ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başlamıştır. 12 Eylül 1980 ardından partiler kapatılmış, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutulmuş ve ardından yargılanmışlar ve siyaset yapmaları yasaklanmıştır.

12 Eylül 1980 sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından geniş çaplı tutuklamalar ve özellikle sol görüşlü kesime yönelik operasyonlar başlamıştır. Yapılan tutuklamalar çerçevesinde 650.000 kişi gözaltına alınmış, 1.683.000 kişi fişlenmiş, 7.000 kişi için idam cezası istenmiş, 517 kişiye idam cezası verilmiş ve haklarında idam cezası verilen 50 kişi asılmıştır. “Asılmayıp da beslenen” on binlerce insana hapishanelerde işkenceler yapılmış, ancak sadece 171 kişinin bu işkenceler sonucu, 300 kişinin ise kuşkulu bir şekilde öldüğü belgelenebilmiştir.

Medya ve özellikle dönemin hâkim medya aracı olan gazeteler ve haliyle gazeteciler için de operasyonlar yapılmış, bu operasyonlar çerçevesinde 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istenmiş, gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verilmiştir. Yine aynı dönemde 300 gazeteci saldırıya uğramış, bunlar arasından 3 tanesi öldürülmüştür. Söz konusu ortamda 300 gün boyunca yayın yapılamamış, 39 ton gazete ve dergi ise imha edilmiştir. 13 büyük gazete için toplamda 303 dava açılmıştır.

Eğitim ve üniversiteler de söz konusu müdahalelerden etkilenmiş, 3 bin 854 öğretmen, üniversitelerde görevli olan aralarında Emre Kongar, Murat Belge, Bülent Tanör gibi isimlerin de olduğu 120 öğretim üyesinin işine son verilmiştir. Özellikle üniversitelerde, Yükseköğretim Kurulu kurularak, “düzen ve disiplin” sağlanmaya çalışılmıştır.

Yükseköğretim Kurumu’nun faaliyete geçtikten sonra ilk icraatı üniversitelerdeki sol görüşlü akademisyen ve öğrenci gruplarını sindirmek olmuştur. Bu görüşe sahip kişilerin doçentlik ya da profesörlük atamaları yıllarca ertelenmiştir, yine bu özellikle bu kişilerin saç ve sakalları kontrol edilerek öğretim üyelerinin akademik kimlikleri rencide edilmiştir. İşte bu süetçe üniversiteler özgür düşünce, değişim ve gelişimin beşiği olmaktan çıkıp asker devletin bir uzantısı olarak polis-jandarma üsleri haline getirilmişlerdir.

Doksanlı yıllarla birlikte üniversitelerde tehlike olarak görülen sol eğilimin yerini Türkiye’de laiklik karşıtı veyahut daha açık tabiri ile irticacı kesim olarak adlandırılan dindar akademisyenler ve öğrenciler almıştır. İhtilal sonrası kadrolarını sol görüşlü akademisyenlerden temizleyip yerlerine milliyetçi-muhafazakâr görüşe sahip akademisyenleri alan Yükseköğretim Kurumu doksanlı yıllarla birlikte yeniden sol görüşlü akademisyenlere üniversitelerde görev vermeye başlamışlardır.

Türkiye’yi baştan sonra şekillendiren 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin bilgisi dâhilinde yapılmış olup, daha önceleri de gündeme gelmiş olmasına rağmen uygun ortamın oluşması beklendiğinden ertelenmek suretiyle malum tarihte gerçekleştiği bilinmektedir.[1] Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin söz konusu müdahaleden haberdar olduğu ve darbe gecesi “bizim çocuklar işi bitirdi” anlamında bir mesajın, bir toplantının ortasında Amerikalı ilgililere iletildiğinin anlaşılması, 12 Eylül’de Amerika Birleşik Devletleri‘nin rolü konusunda ciddi tartışmalara yol açmıştır.

İlk kez Mehmet Ali Birand‘ın 12 Eylül 04.00 (1984) adlı kitabında ortaya attığı bu iddia, 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze‘in askeri müdahaleyi haber alırken haberi ulaştıran diplomatın “your boys have done it – senin çocuklar işi bitirdi” anlamındaki konuşması, 12 Eylül müdahalesi içinde Amerika Birleşik Devletleri‘nin rolü konusunda toplumun büyük bir bölümü tarafından inandırıcı bulunmuştur.


[1] Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, 1950-1995, İmge Kitabevi, Ankara 2000

1988'de Adana'da doğdu. Uludağ Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler, Anadolu Üniversitesi'nde Medya ve İletişim öğrenimi gördü. 2011'de Olay TV'de dış haber editörü olarak gazeteciliğe başladı. 2014'te Al Jazeera Turk'e katıldı. Blog, makale ve haber dallarında 6 ödülü bulunuyor. Politik Akademi'nin genel koordinatörlüğünü üstleniyor.

Devamını Oku
Reklam
1 Yorum

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright © 2022 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır. İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.