Barack Huseyin Obama, 4 Kasım 2008 tarihinde, ABD’nin 44. Başkanı olarak göreve başlamıştır. Obama, seçim öncesinde ve göreve başladığı dönemde ‘değişim sloganıyla’ hareket etmiştir. Seçim kampanyası boyunca Obama, Bush döneminden farklı olarak daha ılımlı, barışçıl bir dış politika sergileyeceğini vurgulamıştır. Obama’nın başa geçmesi ABD’nde ‘siyah ırklı birinin’ başa geçmesi yönünden önem taşımaktadır.
Obama, daha seçim döneminde ABD’nin dış politikasının artık İran-Irak eksenli olmasından kurtarıcağını belirtmiş, ABD’nin savaş yanlısı imajınının değişeceğini söylemiştir. Obama’nın göreve başlayacağı zaman bazı önceliklerinden bahsedecek olursak:”[1]
– 4 yıl içinde dünyadaki bütün nükleer silah üretimine yardımcı olan nükleer matertallerin güven altına alınması,
– İran konusunda doğrudan diplomasi kullanılması. Eğer, İran nükleer silahlardan ve terörizmi desteklemekten vazgeçerse ABD’nin, İran’ın Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesine yardımcı olması (Rüşvet Diplomasisi Kuzey Kore’de uygulandı.)
– Yirmi birinci yüzyılın zorluklarını aşmak için Amerikan diplomasisinin yeniden canlandırılması.
“Obama’nın göreve başlamasıyla birlikte, ABD’nin Ortadoğu merkezli politikasının da Avrasya’ya kayacağı görülmüştür. Sekiz yıldır cumhuriyetçilerin sürdürdüğü Ortadoğu merkezli Avrasya açılımı Irak ve Afganistan konularında yaşananlar nedeniyle tam bir çöküş oldu. Obama’nın seçim kampanyasında ağırlıklı olarak Afganistan ve İran’a vurguda bulunması ve Irak’tan bir kısım askeri gücü Afganistan’a yönlendireceğini belirtmesi, Obama ve ekibinin yeni odak merkezi olarak Avrasya coğrafyasını seçtiğini gösteriyor. Bu hareketinin arkasında enerji merkezli yeni bir Avrasya açılımı olduğundan şüphe yoktur.”[2]
Obama’nın göreve başladıktan kısa bir süre sonra Türkiye’ye ziyareti, Türk kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmıştır. Şunu biliyoruz ki Obama göreve başlar başlamaz Türkiye’ye bir çıkarı olmadan gelmez, belki de Türkiye’ye ziyareti Avrasya’ya açılımında bir ilk adım olarak görülebilir. Türkiye bugüne kadar ABD ile olan ilişkilerinde ilk defa bu kadar önemli hale gelmiştir. Geçmişte çoğu kez sadece ‘potansiyel gücü’ ile konuşulan Türkiye, şimdi potansiyelini gerçek hayata yansıtan bir ülke olarak ‘ortaklığı aranan bir ülke’ konumuna gelmiştir.[3]
Soğuk savaş döneminde Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler daha sık ve dinamikti, son yıllarda ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bir durağanlık söz konusudur. Bunun nedeni Bush’un silah, kuvvet yanlısı, baskıcı bir lider olmasından ileri gelir. ABD’nin Türk kamuoyundaki imajı dünyadaki en olumsuzlardan birini oluşturmaktadır. Obama ve ekibinin amacı, ziyareti Türk kamuoyunda ABD’nin olmsuz imajını yok etmek ve ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri daha ılımlı hale getirmektir.
Obama, Bush’un dünyada yarattığı ABD’nin olmsuz imajı mirasını alarak büyük bir yük altına girmiştir aslında. ABD’nin çıkarları doğrultusunda Türkiye’yi yanına çekmek isterken daha önce Türkiye’yi kensinden uzaklaştıran olumsuz söylemlerde değişiklikler yapmıştır. Bush yönetiminin Türkiye için kullandığı ‘Ilımlı İslam Modeli’ deyimi yerine ‘Laik ve Demokratik Türkiye’ tabirinin kullanılmaya başlanması buna bir örnektir. ABD daima Türkiye’nin istikrarlı bir demokrasi olmasını istemiştir ve hep bu yönde adımlar atmıştır. Demokrasinin temel taşı olan laikliği de desteklemiştir.
Hilary Clinton’un ‘Laik ve Demokratik Türkiye’ tabiri yeni olmadığını biliyoruz. Bush döneminde medyada sık sık rastlanan ‘Ilımlı İslam’ deyiminin ABD’nin takip ettiği resmi bir politika olmayıp AKP iktidarı örneği ile hemen hemen tamamı Müslüman bir ülkenin demokrasi ile yönetilebileceğini gösteren bir ifade olarak kullanıldığını ancak bunun çeşitli çevrelerce değişik biçimlerde yorumlara yol açtığını gören Yeni Yönetimin bunun yanlış ve sakıncalı olduğunu fark ederek Hillary Clinton’un ağzından en açık şekilde Türkiye’yi çağdaş, laik, demokratik sıfatla tanımlamıştır. Ayrıca Obama’nın kişiliği ve geçmişi de Türkiye’deki ABD imajını olumlu biçimde etkilemiştir.[4]
Son olarak şunu söylemek gerekir ki; Obama’nın seçilmesini sadece Amerika’da değil, tüm dünyada iyimser bir hava yarattığını göz ardı etmemek gerekir. Bu iyimser havanın oluşmasında sekiz yıldır Bush yönetimin her alanda yarattığı yıkım sonrasında başa gelmiş olmasının da bir parça etkisi vardı.
Bu anlamda Obama’nın seçim kampanyasında temel hedef olarak ortaya koyduğu ‘değişim’ sihirli bir sözcük, son derece akıllıca seçilmiş bir kavram olarak ortaya çıkmıştır. Bu kavram onu olumsuz imaja sahip Bush yönetiminden farklı bir lider olacağını kanıtlamış, insanların ona yeni bir başlangıcı yaratacak figür gözüyle bakmasını amaçlamaktaydı. Özellikle Türkiye ve en son Mısır ziyaretlerinde yapmış olduğu açıklamalar ile İslam Dünyasıyla Batı arasında yeniden diyalog kurmanın ve aralarındaki ilişkilerin yeniden düzenlemek gayesinde olduklarının mesajlarını gittikleri her yerde vermektedirler.
[1] Barış Adıbelli “Obama Avrasya’ya Yöneliyor”, Cumhuriyet Strateji Gazetesi, 17 Kasım 2008.
[4] Dış Politika ve Savunma Araştırmaları Grubu, “Türkiye-ABD İlişkilerine Genel Bir Bakış”,http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=310:turkiye-abd-iliskilerine-genel-bir-bakis&catid=98:analizler-abd&Itemid=135 (e.t. 07.01.2011).