İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan uluslararası sistemde Avrupa eski gücünü kaybetmiş ve Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği süper güç olarak yerlerini almışlardır. Bu savaştan en ağır etkilenen Avrupa siyasal ve ekonomik olarak da tehdit altına girmişti. Doğudan gelen komünizm ve ABD’nin ekonomik politikaları Avrupa’nın silkinmesi için yeterli bir nedendi. Bu nedenle 17 ve 18.yy’ da Avrupalı düşünürlerin ortaya attığı ‘Avrupa Bütünleşmesi’ fikrinin hayata geçirilmesinin vakti gelmişti. İlk adım olarak Schuman deklarasyonu olarak bilinen Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kuruldu. Alman-Fransız gerginliğini temel alan bu antlaşma İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un da katılımıyla Avrupa bütünleşmesinin ilk adımını oluşturacaktır.Avrupa Birliği’ nin de temelini oluşturacak bu topluluğun sadece kömür ve çelikle sınırlı kalması tam bir bütünleşme için yeterli değildi.Bu nedenle 6 üye devlet bir araya gelerek Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu oluşturuldu.AKÇT ‘yi kuran Paris Antlaşması, AET’ nu oluşturan Roma Antlaşması, AAET nu kuran Roma Antlaşması Avrupa Birliği’nin kurucu antlaşmalarını meydana getirmişlerdir.Daha sonra bu toplulukların yönetimi Brüksel Antlaşması ile tek bir çatı altında toplanmıştır.
Ulusal parlamentolar arasından seçilen Avrupa Parlamentosu üyeleri 1979’ yapılan uluslararası düzeydeki ilk seçimle artık demokratik yoldan ve doğrudan seçilmeye başlandı.Ekonomik engelleri ortadan kaldırmak için Avrupa Tek Senedi imzalandı.Daha sonra Avrupa Birliği Antlaşması olarak anılan Maastricht Antlaşmasını imzalayan devletler Avrupa bütünleşmesini daha ileriye götürmeyi amaçlamışlardır.Maastricht’ de belirlenen hedeflere ulaşmak amacıyla Amsterdam antlaşması oluşturuldu.Bu acıdan Amsterdam bu hedeflerin geliştirilip uygulanmasını sağlayıcı niteliktedir.Bu antlaşmaya bazı iyileştirmeler getiren Nice antlaşması Amsterdam anlaşmasını tamamlar niteliktedir.
Avrupa Birliği genişlemenin de getirdiği sorunlara cevap verebilmek amacıyla kendisini sürekli yenileyen bir yapıya sahiptir.Günümüzde 27 üyesi bulunan Avrupa Birliği oluşan talepleri Lizbon Antlaşması ile karşılamaya çalışmaktadır.Her ne kadar Avrupa Topluluğu ve Avrupa Birliği antlaşmalarının yerini almasa da birtakım değişiklikler getirmiştir.
Avrupa Birliği temeli atıldığı günden beri değişerek ve birçok defa kendini taleplere göre yenileyerek bugün ki durumuna gelmiştir.20.yüzyılda çok kısa aralıklarla meydana gelen 2 dünya savaşı sonrasında gücünü yitiren Avrupa olabildiğince yıpranmış ve kendini 2 blok arasında bulmuştur.Avrupa’nın silkinerek kendine gelmesi gerekmekteydi.Her şey den önce Avrupa’nın eskisi gibi olmasa da uluslararası sistemde söz sahibi olabilmesi için tekrar böyle trajik bir olgu olan savaşı yaşamaması gerekmekteydi.Bunun için savaşın nedenlerini iyi analiz etmesi gerekmekteydi ve Avrupa’da aynen böyle yaptı.Savaşın kaynağı sömürgecilik ve hammadde idi.İlk yapılması gerekeni yaptıktan sonra ikinci aşama çözüm arayışları oldu.Avrupa bütünlük sağlamanın kaçınılmaz olduğu görüşünde birleşti.Bu nedenle hareket noktalarını öncelikli olarak ekonomi ve ekonomik bir bütünleşme modeli oluşturdu.Bu fikir eskilere dayansa da kıvılcımı 2. Dünya Savaşından sonra meydana gelmiştir.Avrupa bütünleşmesi ne kadar tarih coğrafya ve kültür olarak aynı sayılsa da devletlerin bir anda yapacakları bir olay değildi.Ama AKÇT ile ilk adım atılmıştı.Onu Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu izlemiştir.Bu Avrupa Topluluklarının oluşumu ve zamanla birleşimi ile daha da ileriye gidilerek bugün ki Avrupa Birliği’ni getirmiştir.
Kurumsal yapı olarak Avrupa Birliği her geçen gün topluluğun ve topluluk insanlarının talepleri doğrultusunda kendisini yenilemiş ve bunu da sürdürmektedir.Yapısını demokratik olarak belirleyen AB bunu sözde bir uygulama olarak bırakmayıp kurumları ve işleyişine yansıtmaya çalışmaktadır.Her geçen yıl sisteminin işleyişini gözden geçiren AB demokratik alanının en fazla kapsadığı yer olan Parlamentosu’nu bu doğrultuda ön plana çıkarıp güçlendirmeye çalışmaktadır.Yine her geçen yılda genişleyen ve büyüyen AB kendini yenilemekten de geri kalmamıştır.Genişleme sürecinde Birliğe katılan devletlerin entegrasyonu kadar onların sisteme ve işleyişine yapacakları etkileri de göz önünde bulundurarak bu yolda cesur adımlar atmaktan da kaçınmamıştır.Bütünleşmeyi dar bir alanda bırakmayıp bunu her alana yaymaya çalışmıştır.Ancak bu bütünleşmenin nereye kadar gideceği yada daha ne kadar genişleyeceği belli değildir.Bu genişlemeden yasama ve yürütme yetkisinin de nasıl etkileneceği belli değildir.
Günümüzde ortaya çıkan aksaklıkların nedeni de bu genişlemenin ihtiyaçlarına tam olarak Birliğin cevap verememesidir.Birliğin mevcut kurumsal yapısı ve karar alma mekanizmalarıyla yeterince etkin bir biçimde işleyemeyeceği tehlikesi de bundan kaynaklanmaktadır.Birliğin bu sorunlar karşısında günümüze gelene kadar bulduğu çözümler, attığı adımlar oldukça önemlidir.Zamanla kurumsal yapısında yaptığı antlaşmalarla ve reformlarla değişikliklere gitmiştir.Aksaklıklar olsa da, yasama ve yürütme yetkisinin daha verimli işleyişi için yeni hedefler ve politikalar belirlemiştir.AB’ nin yaptığı her antlaşmada ortaya atılan düşünceler fikirler ve sonucunda alınan karalar Birliğin geleceği açısından son derece önemlidir.Örneğin 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon Anlaşması ile Yüksek Temsilcilik makamı oluşturuldu.Bunun anlamı Avrupa Birliği’nin dış ilişkilere önem vermeye ve dış politikada da kendini göstermeye başlamasıdır.Aynı anlaşmaya baktığımızda getirilen ortak karar prosedürü ile parlamentonun yetkileri arttırılmış böylece daha demokratik bir kurumsal yapı için önemli bir adım daha atılmıştır.Görüldüğü üzere AB’ nin yaptığı her anlaşma Birliğin eksikliklerini ve uzun vadeli planlarını,hedeflerini görmemiz için bize kılavuzluk etmektedir.
AB’ yaptığı bu yenilikler daha çok genişlemeyle birlikte sorunların yaşanmaya başladığı kurumların işleyişine yönelik olmaktadır.Bu kurumların her birinin kendine özgü temsil yetkileri bulunmaktadır.Parlamento halkı temsil etmekte, Konsey üye devletleri temsil etmekte,Komisyonda toplulukları temsil etmektedir.Yetki paylaşımının da söz konusu olduğu yapının aksamadan devam edebilmesinin yolu bu kurumların işleyişini ve etki alanlarının daha iyi belirlenmesi ve geliştirilmesi öngörülmektedir.Temsil ettikleri bakımından bu kurumların arasında elbette ki farklılıklar olacaktır.Bunun karmaşıklığa yol açtığı gibi bir izlenim yerine bir güç dengesinin oturtturulması olarak görülmesi gerekmektedir.Bu bakımdan dünyadaki hiçbir sisteme benzemeyen Avrupa Birliğinin yapısının iyi anlaşılması gerekir.Avrupa Birliği’nin kurumlarının ve yetkilerinin ne olduğu, Birliğin yaptığı antlaşmalarda amaçladığı hedefler, yaptığı değişikliklerin hangi doğrultuda olduğu ve sonucunun neleri getirebileceği, yine bu antlaşmaların hangi kuruma yaradığı, hangisine önem verildiği iyi anlaşılmalıdır.Çünkü AB’nin yaptığı her antlaşma Birliğin eksikliklerini yada yöneleceği alanları ve önem verdiği kurumları göstermektedir.
Avrupa Birliği kendini zamana ve şartlara göre yenileyebilen ve genişlemenin ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte bir örgüttür. Egemen devletlerin toplumların ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yaptıkları gibi AB’de Avrupa’nın geleceği için giriştikleri bu yolda her türlü yenilenmeye açıktır ve böylede olmalıdır.AB bu yenilenme sürecine ara vermeden her alanda devam etmektedir.Oluşumun temellerinin atıldığından bugüne kurumsal alanda da birçok yenilik yapmış ihtiyaçlara cevap vermiştir.Avrupa Topluluk Anlaşmalarına ilk yeniliği getiren Avrupa Tek Senedi ile başlayan bu süreç Maastricht,Amsterdam,Nice ve Lizbon ile devam etmiştir.Yapılan her anlaşma veya görüşmeler sonrasında genişleme ve değişime paralel olarak yeni kararlar alınmıştır.Danışma organı olarak kurulan Parlamento’nun günümüzdeki yetkilerine bakıldığında AB’nin ihtiyaçlara cevap verecek şekilde nasıl değiştiğini kolaylıkla görebilme imkanına sahip oluruz.
Sonuç olarak bazı düşünürlerin AB’nin daha da genişlemesi halinde kurumsal ve siyasal olarak hantal ve sıkıntılı bir yapıya dönüşeceği fikri benim açımdan karamsar bir görüş niteliğindedir ki zamana ve ihtiyaçlara yaptığı reformlarla cevap verebilen AB kendine koyduğu hedeflere ulaşabilmek adına egemen devletlerin çekincelerine rağmen yoluna kararlılıkla devam edecektir.Unutulmamalıdır ki AB’nin ilk adımları atıldığında AB, Avrupa pazarını oluşturmaktan öteye geçemeyecek sınırlı ve geçici bir ekonomik birliktelik olarak görülmüştü.
Sedat Kıroğlu
sedat@politikakademi.org