Obama’nın 2008 yılında göreve başlamasıyla birlikte, ABD’nin çıkarları doğrultusunda Türkiye ile olan ilişkilerinde olumlu yönde bir eksen kaymasının olduğu bir gerçektir. Nitekim Ortadoğu’daki amaçları, çıkarları için ABD’nin güvenini kazanmış, ABD’nin yanında yer alan bir Türkiye’nin varlığı, ABD’nin bu bölgede işini çok daha fazla kolaylaştırmaktadır.
ABD açısından Türkiye’nin jeopolitik konumu çok önemlidir; şu bir gerçek ki Ortadoğu’nun potansiyel enerji kaynakları var. Yüz yıldır bu bölgede etkili olmaya çalışan bir güçtür, ABD. Özellikle Ortadoğu, Soğuk Savaş ile birlikte çok daha önemli bir nokta haline gelmiştir. Bugün için de ABD’nin bölgede önemli çıkarları vardır. ABD, bu bölgede çok etkili olmaya çalışan bir ülke ama Bush’un politikalarıyla bölgede ABD etkinliği oldukça yara almıştır. ABD’nin bu üslupla devam edemeyeceği anlaşılmış, bu nedenle Obama bir üslup değişikliğine gitmek zorunda kalmıştır.. Burada Türkiye’nin İslam dünyası ile yakın ilişkileri, bölgede Türkiye’ye yönelik olumlu imaj, Türkiye’nin parlamenter demokrasiyi geliştirebilmiş, Batı ile önemli diyalogları olan, NATO’nun üyesi olan, AB üyelik sürecinin devam etmekte olması Türkiye’yi bu süreçte öne çıkartmıştır. Obama bunu değerlendirmek istemiştir. Türkiye’nin bu misyonu; Batı’nın da bir parçası olan Orta Doğu ülkesi olması bu dünyanın istikrarı, barışı ve ABD imajı açısından oldukça önemlidir. Obama böylece iyi bir Orta Doğu kurulabileceğini düşündü. İşte bu Türk-Amerikan ilişkilerinde bir yakınlaşmayı doğurmuştur.[1]
Şunu da söylemek olası ki, Türkiye, ‘Büyük Ortadoğu Projesi(BOP)’nin tam ortasında yer almaktadır, Avrupa ile kısacası Batı ile bir köprü vazifesi kurması anlamında batının çıkarlarını koruyabilecek bir potansiyele sahiptir. Türkiye’nin küresel Balkanlara gerek coğrafi yakınlığı, gerekse Orta Asya ülkeleri ile arasındaki kültürel akrabalık ilişkileri ve özellikle de NATO üyesi Türkiye’nin AB ve İsrail ile yürüttüğü yakın ilişkilerin (gerçi son dönemde iki ülke arası Filistin sorunu sebebi ile gerilse bile!) yanı sıra bölgedeki en büyük askeri güce sahip olması yüksek bir öneme sahip stratejik bir ortak olabileceği Amerikan strateji uzmanları tarafından dile getirilmektedir.[2]
Obama’nın ‘Ermeni Meselesi’ne bakış açısından da bahsetmek gerekir. Obama’nın seçim döneminde, Ermeni soykırım iddialarına çok açık bir şekilde destek vereceğinin sinyallerini vermişti. “Türk-Amerikan ilişkilerini doğrudan ilgilendiren konular arasında en fazla hassasiyet doğuranı Ermeni iddiaları ve ABD’nin bunlara Obama döneminde daha fazla destek vermesi olasılığıdır. Başkan Obama, Cumhurbaşkanımızla yaptığı basın konferansında ‘Ermeni soykırımı’ iddiasını destekleyeceği yolunda Ermeni lobilerine verdiği vaatleri sahiplenmiş, fakat bu aşamada Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerde gelişmelerin ön plâna çıktığını vurgulamıştır. Başkan Obama’nın sözlerinden 24 Nisan’da yayınlayacağı mesajda ‘soykırım’ deyimini kullanmayacağı, fakat makul bir süre içinde Cumhurbaşkanımızın Erivan ziyaretinde başlatılan sürecin Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesiyle sonuçlanacağı beklentisi içinde olduğu sonucu çıkmaktadır.”[3]
Ayrıca yeni dönemde Obama dış politika kadrosunun Türkiye ile olan ilişkilere olası etkisi de göz ardı etmemek gerekir. Kadrodaki isimlerin Türkiye’yi iyi tanıyan kişilerdir ve bu da ABD-Türkiye ilişkilerinin sorundan uzak ve gerçekçi yaklaşımlarla şekillenmesi olasılığını arttırmaktadır. Ancak, Obama’nın yeni kadrosu içinde Türkiye’ye en olumsuz bakan isim olarak değerlendirilen Başkan yardımcısı Joseph Biden’ın Irak, Kıbrıs ve Ermenistan ile ilgili konularda Türkiye aleyhinde bazı politikaların savunulucuğunu yaptığı bilinmektedir.
“Joseph Biden, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ile birlikte Ermeni Soykırımı iddialarının gündeme gelmesine yönelik girişimlerde bulunmuştur. Kıbrıs konusunda da Türkiye’ye tepkili olan ve Rum-Yunan lobisi tarafından desteklenen Biden Türkiye’nin adadan asker çekmesi gerektiği tezini savunmaktadır. Ayrıca Biden, Irak’ın yeniden yapılandırılması ile ilgili olarak Şiiler, Kürtler ve Sünniler arasında bölünmüş bir yapıyı öneren planı hazırlamıştı.”[4]
“Obama, İslam dünyası olarak adlandırdığı coğrafyanın ortasında olan Türkiye’yi en önemli müttefiklerinden biri olarak görmektedir. Ancak, bu müttefiklik tek taraflı işlediği sürece Türkiye’nin hayal edebileceğinin de ötesinde derin ve ölümcül sonuçları olabilecek bir oyundur. Eğer Türkiye, kendi çıkarlarına göre hareket etmeyip, ABD’nin derin oyununa hazırlıksız katılırsa bugüne kadar olduğu gibi yarında Orta Doğu’dan Orta Asya’ya Amerikan çıkarlarının olduğu her yerde jandarma görevine devam edecek ve Rusya’yı Karadeniz, Kafkasya ve Orta Asya’da dengeleyecektir. Türkiye’nin ulusal çıkarları ise bölgeden bölgeye değişmekte, ‘sıvı güvenlik’ kavramına yakın bir güvenlik ortamına içinde şekillenmektedir. Örneğin Kuzey Irak, PKK ve Ermenistan gibi konularda ABD ile çıkarlarımız ortak değildir ve burada ABD ile işbirliği yapmak, onun dümen suyunda iken gerçeklerden ve ulusal çıkarlardan uzaklaşmak demektir.”[5]
Oldukça prestijli bir ödül olan Nobel Barış Ödülü 2009 yılında Obama’ya verilmiştir. Bu ödül, her yıl dünya barışına katkıda bulunmuş önemli isimlere veriliyor. Ödüle layık görülenler, dünyaca tanınmış kişiler olmaktadır. Obama, başkanlık koltuğuna oturur oturmaz, ‘dünya barışı’ politikasının ilk hedefi olduğuna vurgu yapmıştır. ABD kamuoyu da bu konuda Obama’nın yapacaklarını merakla beklemektedir. Kuşkusuz Obama’nın ‘dünya barışı’ ile ilgili planları, projeleri var ama bunların hayata geçip geçmeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Bakalım Obama gerçekten Nobel Barış Ödülünü hak edecek mi, bunu zaman gösterecek!
[2] Ergin Yıldızoğlu,”Quo Vadis Avrupa?” Stratejik Analiz Dergisi, Sayı:48, 2007, ss.81-85.
[4] “Obama, Türkiye karşıtı Biden’ı seçti”, Hürriyet Gazetesi, 23 Ağustos 2008
ELİF AKIN
elif@politikakademi.org