AB Türk Kamuoyuna Ne Kadar Yakın?
Connect with us

Avrupa

AB Türk Kamuoyuna Ne Kadar Yakın?

Yayınlandı

on

Türkiye’nin Avrupa Birliği normlarına/ standartlarına uyum süreci devam etmektedir. Bu süreçte kurumlar ve kuruluşlar bazında muhtelif reformlara imza atılmaktadır. Ancak genel olarak bakıldığı vakit, Türkiye’de kamuoyunun; Avrupa Birliği’nden, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinden, olası bir üyelik halinde Türkiye’nin göreli kazançlarından ya da kayıplarından yeteri kadar haberdar olduğunu/edildiğini söylemek mümkün değildir.

Bu sürecin teferruatlı olduğu, teknik boyutunun olduğu, bu sebeplerden ötürü kamuoyunun bütün bu detaylardan haberdar olmasının gereksiz olduğu savı ileri sürülebilir. Ancak burada kast edilen bu değildir. En basit ifadesi ile bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, AB uyum süreci kapsamında bir kurumda yapılan reform neticesinde, kendi lehine oluşan durumu tamamen iç politik faktörlere bağlıyorsa, burada AB’yi anlatmada bir takım eksiklikler vardır demektedir. Türkiye’nin AB reformları kapsamında hayata geçirdiği bir reformla birlikte, aynı gelişmeden eskisinden daha fazla memnun olan vatandaşa, “Avrupa Birliği hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusu sorulduğunda, o vatandaş “Bir Hıristiyan Kulübü’dür. Türkiye kesinlikle onlarla olan ilişkisini koparmalıdır” cevabını verebilecektir. Bu cevabı vermesinde de bir mahzur yoktur. Zira en nihayetinde bu, o kimsenin görüşüdür ve esas mesele Türkiye ile AB arasında yaşananlardan vatandaşın bihaber olması değil, çeşitli mercilerin vatandaşı haberdar etmemesidir.

Kurum ve kuruluşlarda yapılan reformlar haricinde, Türk dış politikası bağlamında da AB ve Türkiye’nin AB ile olan ilişkileri gündemde çok fazla yer almamaktadır. Oysa Arap Baharı sürecinde neredeyse anbean gelişmeler Türk kamuoyuna yansıtılmıştır.

Yani gerek iç gerekse dış politika bağlamında AB’nin Türkiye ile olan ilişkileri, gerektiği kadar Türk kamuoyuna yansıtılmamaktadır. Oysa AB’nin gündemden düştüğü dönemlerde, top genellikle kamuoyuna atılmakta ve “Türk halkının AB sürecinden umudunu yitirmeye başladığı” ifade edilmektedir. Lakin bu kararı veren kamuoyu değil, siyasi erktir. Kamuoyunun bu denli etkisi olması için; (a) birtakım gelişmelerden haberdar olması, (b) düşüncelerine, öngörülerine değer verilmesi ve dikkate alınması lazımdır. Oysa böylesi bir durumun varlığından söz etmek güçtür. AB ile ilişkilerde yaşanan tartışmalar, siyasi erkin, bürokrasinin, akademisyenlerin, düşünce ve sivil toplum kuruluşlarının ve konuya ilgi duyan yazar ve araştırmacıların görüşlerinden öteye gidememektedir.

Bu durum bir açıdan gayet normaldir, zira AB politikası Türkiye’de hükümet(ler) politikası değil, devlet politikasıdır. Bu sebepten ötürü, halktan uzak bir sürecin izlenmesi tabii bir durumdur. Ancak, böylesi bir durum AB felsefesine aykırıdır. Öyle ki, özellikle Lizbon ile birlikte tabanın sesi fazla dikkate alınmaya çalışılmaktadır. Bu sebeple, böylesi bir süreçte kamuoyunu konudan ve gelişmelerden uzak tutmak doğru görünmemektedir.

Belirtmek lazımdır ki, burada haberdar etmek ile propagandasını yapmak arasındaki fark göz ardı edilmemelidir. Anlatmak istediğimiz, göreli getirecekleri ve götürecekleri hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğidir.

Ve son bir not olarak; pek çok uluslararası ilişkiler öğrencisinin kitaplığında AB kitaplarının sıralandığını görebilmeniz mümkündür. Bunun yanında bir kısmımızın AB’nin Türkiye’ye kazandırdıkları/kaybettirdikleri, kazandıracakları/kaybettirecekleri hakkında net bir savı yoktur.

En nihayetinde kısaca belirtilmeye, resmedilmeye çalışılan bu tabloya bakıldığında, Avrupa Birliği’nin Türk kamuoyuna ne kadar yakın olduğu ortadadır.

Devamını Oku
Reklam
Yorum Yapmak İçin Tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright © 2022 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır. İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.