Bu soruyu akla getiren, eski Dışişleri Bakanlığı müsteşarlarından emekli Büyükelçi Uğur Ziyal’ın Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer’e yaptığı açıklamalar oldu. (15/01/12)
Uğur Ziyal, 2004 yılında New York’ta yapılan Annan Planı görüşmeleri sırasında müsteşardı.
Görüşmelere KKTC adına Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş katılıyordu.
Denktaş, Annan Planı’nın olumsuz yanlarına işaret ederek “hayır” demeyi ve masadan kalkmayı kararlaştırmış, kararını da Ankara’ya bildirmişti.
Oysa Ankara, masadan kalkmanın Rum tarafının işine yarayacağına inanıyordu.
Uğur Ziyal, işte bu kritik aşamada devreye girdi ve Denktaş’a ültimatom verdi:
“Türkiye’nin talimatıdır. Bu zirveden kaçan taraf olmayacağız. Bu talimata mutlaka uyulacak!”
Ziyal’ın bir diplomat olarak Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşü Denktaş’ın görüşünden farklıydı.
Emekli Büyükelçi bu farkı şöyle açıklıyordu:
“Denktaş’la aramızda iş başka dostluk başkaydı. Görüşlerimiz farklıydı ama her zaman birbirimize açık konuşmayı severdik.
Onun Kıbrıs konusundaki fikri belliydi. Bense 70’lerden 2000’lere gelindiğinde davanın çıkmaza gittiğini görüyordum.
Lahey’de hata yaptığını, o hatası yüzünden Rumların daha avantajlı konuma geldiğini yüzüne söyledim. O ise bilinen görüşlerini aynen korudu.(…)
Ben atılacak taktik adımlarla hiçbir şey kaybetmeden, tek adım bile geri gitmeden Rumlar karşısında avantajlı duruma geçebileceğimizi ne kadar anlatmaya çalışsam da o hiçbir zaman böyle düşünmez, masada verilecek tavizlerle devletin elimizden gideceğine inanırdı.”
Şimdi, başlıktaki soruya gelelim…
2004’ten bu yana 7 yıl geçti.
Bu süre içinde Kıbrıs’ta yaşananlar belleklerde taptaze duruyor.
O zaman soralım: Kıbrıs’ta kim haklı çıktı?
Yeni bir savaşın kritik noktası: Hürmüz Boğazı
Rusya’ya göre, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması halinde savaş kaçınılmaz olacak.
Rusya Savunma Politikası Konseyi yetkilisi Dimitri Suslov, “Boğaz kapatıldığı takdirde Batılılarla İran arasında askeri çatışma otomatikman başlayacak. Karşılıklı füze saldırılarıyla bir deniz savaşı yaşanacak” diyor. Gerekçesi şöyle:
Dünyada petrol taşımacılığının yüzde 40’a yakını Hürmüz Boğazı üzerinden gerçekleştiriliyor.
Bugüne kadar pek dile getirilmeyen başka bir neden de, İngiltere’nin tükettiği sıvılaştırılmış gazın yaklaşık yüzde 85’ini bu bölgeden alması.
İngiliz Genelkurmayı tarafından hazırlanarak Cameron hükümetinin önüne konulan raporda “Hürmüz boğazı kapatılırsa İngiltere enerji kriziyle karşı karşıya gelecektir” deniliyor.
Bu ifadenin açılımı şudur: “Gerekirse silah zoruyla, savaşarak Boğaz’ın kapatılmasını engellememiz gerekir.”
Anlaşıldığı kadarıyla Rusya ve Çin, Tahran’ın tepesinden ayrılmıyorlar: “Sakın ha bir delilik yapma!”
Tahran’a tam güven duymuyorlar herhalde; kimi açıklamalarını ateşin üzerine benzin dökmeye benzetiyorlar.
ABD de, İsrail’le ortak askeri tatbikatını askıya alarak gerilimi azaltmaya çabalıyor.
Tabii, Basra Körfezi’ndeki kriz bu şekilde ne kadar süreyle ve nereye kadar yönetilebilir; doğrusu o da belli değil.
Çünkü savaşın dili, giderek tüm bölgeyi etkilemeye başladı.