Asya Pasifik
Mao’nun Çin’i
Yayınlandı
12 sene önceon
Uluslararası ilişkiler temelinde düşünüldüğünde Çin denilince akla ilk olarak devasa büyüklükte bir ekonomi ve insan nüfusu gelmektedir. Asya kıtasının başrol oyuncularından biri olan Çin Halk Cumhuriyeti, dünya nüfusunun %22’sini oluşturmaktadır.[1]
Son yıllarda küresel bir aktör olma yolunda hızla ilerleyen Çin Halk Cumhuriyeti doğal olarak uluslararası ilişkiler alanında yayınlanan akademik çalışmaların başlıca konularından birini teşkil etmektedir. Tarih boyunca dışa açılmaya gerek duymayan ve kendi kendine yeten Çin bugün dünya ile iç içe olmanın nimetlerini keşfetmiş ve atağa geçmiştir. Özelikle Mao’dan sonra gelen liderler ülkenin tecrit edilmiş halde varlığını sürdüremeyeceğinde hem fikir olmuşlardır.[2]
Dünya üzerinde söz söylemek isteyen her devlet gibi Çin’de farklı dönemlerde farklı misyonlar üstlenmiştir. Özellikle 1949 yılında ilan edilen Çin Halk Cumhuriyeti, ezilenlerin umudu olma iddiasıyla ortaya çıkmış fakat bu iddiası hiçbir zaman realiteye dönüşmemiştir. Dünyanın dört bir yanına ihraç ettiği malları ve Afrika’nın en ücra köşelerindeki fabrikaları ile Çin’de artık birçok yazarın ifade ettiği gibi ‘kapitalizm sosuna bandırılmış komünist bir sistem’ mevcuttur.
Her ne kadar bugün ÇHC kurulduğu yıllardan farklı bir rota izlemekte olsa da Mao Zedong ve icraatları hakkında bilgi sahibi olmaksızın bu sıra dışı ülkeyi anlamak mümkün gözükmemektedir. Tıpkı bizim tarihimizde ki bazı şahsiyetlerde olduğu gibi Mao Zedong’un durumu da aynıdır. ÇHC’ de bir kesim onu ve politikalarını lanetlerken diğer bir kısım ise Mao’nun her insan gibi hata yapabileceğini ancak ülkesi adına önemli işlere imza attığı ve dolayısıyla saygı duyulması gerekilen bir lider olarak görmek gerektiği düşüncesine hâkimdir.
Kendisinin iyi ya da kötü bir lider olup olmadığı tartışması bir kenara bırakılarak çalışmada Mao hakkında her hangi bir övgü ya da yergiye yer verilmeksizin, onun döneminde vuku bulmuş olaylar tarafsız bir şekilde aktarılmaya çalışılmıştır.
Çin Medeniyetine Genel Bir Bakış
Çin medeniyeti sadece Uzak doğunun değil dünyanın en eski uygarlıklarından biridir. Birçok ülkenin köklü bir geçmişi ve tarihi bile yokken Çin tam anlamıyla bir kültür ve tarih okyanusudur. Son yıllarda yapılan arkeolojik kazılar ile elde edilen bulgular sayesinde Çin uygarlığının bilinenin aksine beş bin değil sekiz bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu ortaya çıkmıştır.[3]
Çin tarihi farklı hanedanların farklı dönemlerde hâkimiyetleri ekseninde şekillenmiştir. Qin, Han, Sui, Tang, Song, Ming ve Çin’in son imparatorluk hanedanı olan Quing hanedanı bunlardan en önemli olanlarıdır. Çin bugünkü adını Qui hanedanın başı ve Çin’i tek bir yönetim altında toplayan ilk İmparator Qin Shi Huang’dan almıştır.
Bu ülkeye ve insanlarına yabancı olan biri için Çin homojen bir yapıya sahipmiş gibi gözükebilir fakat bu doğru değildir. Nitekim Çin birçok farklı kavimden ve etnik yapıdan oluşmaktadır ve bu durum zengin Çin kültürünün oluşmasında önemli bir rol oynamıştır.[4]
Çin medeniyetinin en dikkat çeken özelliği, erken tarihlerden beri teknoloji alanındaki gelişmişliğidir. Kâğıt, barut, pusula ve matbaa gibi insanoğlu için büyük önem arz eden buluşlar Çin medeniyeti patentlidir. Bunun yanı sıra Çin, entelektüel anlamda da günümüzde etkisini hissettiren işlere imza atmıştır. Ülkemizde daha yeni keşfedilen ve düşünce kuruluşları olarak bilinen ‘think thank’ler bundan birkaç bin yıl öncesinde dahi Çin’de bulunmaktaydı ve her ‘düşünce okulu’ farklı alanlarda çalışmalar yapmaktaydı.[5]
Düşünce alanında en büyük etkiyi şüphesiz Konfüçyüs yapmıştır. Çin’de yaşamış olan bu bilginin öğretileri batılılar tarafından Çin halkının dini olarak lanse edilse de Konfüçyüsçülük bir dini inançtan ziyade daha çok ahlaki, sosyal, politik ve ekonomik uygulamalar bütünüdür. Konfüçyanizm’de tanrılar, mabet ya da kutsal bir kitap yoktur. Dolayısıyla Çin halkı Konfüçyanizm’e ‘Bilginler Doktrini’ ya da ‘Okul’ adını vermişlerdir.[6]
Sonuç olarak Çin yukarıda verilen bilgilerden anlaşılabileceği üzere derin bir geçmişe ve köklü bir kültüre sahiptir. Fakat unutulmamalıdır ki yukarı da yazılanlar resmin sadece küçük bir parçasıdır. Bu alanda araştırma yapmak isteyenlerin daha kapsamlı bir kaynak yelpazesinden yararlanmalarında fayda vardır.
Mao Zedong Öncesi Çin’in Genel Durumu
1912 yılına gelindiğinde Çin’de hanedanlık yönetimi sona ermiş ve cumhuriyet ilan edilmiştir. Hanedanlık sisteminin iflas etmesinde iki faktör etkili olmuştur; Nüfus artışı ve Batı’nın nüfuz etmesi. Özellikle 19. Yüzyıldaki Afyon savaşları Çin’i derinden sarsmış ve iç isyanlar gittikçe artmaya başlamıştı. Bu etkenler Quing yani Mançu hanedanının yıkılmasına neden olmuş ve Çin yeni bir sayfa açmıştır. Fakat hanedanın yıkılması ve cumhuriyetin kurulması sıkıntıları gidermemiş, istikrar ve bütünlük sağlanamamıştı.
Çin’in kuzeyi General Yuan Shihkai’nın[7] askeri diktatörlüğü altında yönetilirken güneyde ise Dr. Sun Yat Sen’in[8] Kuomintang[9] partisi egemendi. 1920-21 yıllarında Çin Komünist Partisinin kurulmasıyla beraber iktidar mücadelesi verenlerin sayısı üçe çıkmış ve bu çatışma 1928 yılında General Chiang Kai-Shek’in[10] Peking’i ele geçirerek tüm Çin üzerindeki egemenliğini sağlayana kadar devam etmişti. Fakat bu birlik uzun sürmeyecekti. Nitekim General Chiang ülkedeki komünist unsuru şiddet yoluyla tasfiye etme yoluna girmiş ve bu duruma tepkisiz kalmayan komünistler kendi silahlı kuvvetlerini kurarak mücadeleye başlamışlardı. İç Savaşın başlamasıyla başta Amerika ve İngiltere olmak üzere Batılı devletler milliyetçilerin safında yer alırken Sovyetler komünistlerin tarafında olmuştur. [11]
1937’de Japonya’nın Çin’e saldırmasıyla beraber milliyetçiler ile komünistler arasında bir ittifak sağlanarak işgale karşı ortaklaşa bir mücadele verilmesine rağmen kalıcı bir birlik sağlanamamış ve II. Dünya Savaşı’nın ardından Japonya’nın yenilmesiyle iç savaş kaldığı yerden devam etmiştir. Japonya’ya karşı verilen savaş milliyetçilerin gücünü azaltırken komünistlerin elini güçlendirmiştir. Nihayetinde 1949 yılında Çin Komünist Partisi, Kuomintang’a karşı galip gelmiş, milliyetçiler Formoza adasına kaçmış ve Mao Zedong ÇHC’nin kuruluşunu ilan etmiştir.[12]
Mao’nun Hayatı
Mao Zedong 26 Aralık 1893 yılında Çin’in güneyindeki Hunan Eyaletinde dünyaya gelmiştir. Kalabalık bir ailenin en büyük çocuğu olan Mao, öğretmenleriyle sık sık münakaşa etmesi nedeniyle üç ayrı okuldan kovulmuş ancak okumak yine de hayatı boyunca en büyük zevki olmuştur. Doğup büyüdüğü yıllar Mançu hanedanının yıkılışına denk gelmesi siyasi düşüncesinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Gençliğin verdiği heyecanla bir dönem orduya yazılmış fakat askeri disipline ayak uyduramayacağını anlayınca eğitimini tamamlamaya karar vermiştir.[13]
Öğretmenlik eğitimini tamamladıktan sonra Peking’e giden ve Üniversite Kütüphanesinde çalışmaya başlayan Mao burada okumuş olduğu kitaplar sayesinde Marksist düşünce ile tanışmış ve bunları benimsemiştir.[14]
ÇKP’nin kurulduğu yıllarda parti ideologlarından biri ile tanışması onu mücadelenin tam ortasına itmiştir. Kararlılığı ve ihtirası onun parti içinde hızla yükselmesini sağlamış ve 1927 yılında daha 33 yaşındayken Çin’in güneyinde 1500 kişilik bir gerilla kuvvetinin sorumlusu olmuştur. Bundan sonraki süreçte merdivenleri hızla tırmanacak ve aşağıda kapsamlı bir şekilde anlatılacak olan ‘Uzun Yürüyüş’ün’ ardından dizginleri ele alacaktı.[15]
Uzun Yürüyüş
Yukarıdaki satırlarda belirtildiği gibi Mao 1927 yılında gerillaların sorumlusu olmuş ve bunun ardından 1931 yılında Çin’in güneydoğusundaki Kiangsi eyaletinde ilan edilen Çin Sovyet Cumhuriyetinin başkanlığına seçilmişti. Bu döneme kadar milliyetçilerin taarruzlarına karşı çeşitli manevralar ile karşı koymayı başarmış olan Mao ve yoldaşları, Chiang Kai-Shek önderliğindeki yaklaşık 700.000 kişilik ordunun etrafını kuşatması nedeniyle kaçmak zorunda kalacaktı. Tarihe ‘The Long March’ yani ‘Uzun Yürüyüş’[16] olarak geçen 9 bin kilometrelik bu geri çekiliş Mao’nun kontrolü ele geçirmesinde ki temel etkenlerden biri olacaktı.
16 Ekim 1934 yılında büyük bir gizlilik içerisinde başlayan bu uzun yolculuğa yaklaşık olarak 80.000 kişi katılmıştı. Amaç milliyetçi güçlerin çemberinden kurtularak kuzeydeki komünist güçlerle birleşmek idi. Aslında bir tür kaçış olan bu eylem, Mao ve daha sonra ÇKP tarafından ‘destansı bir sefer’ olarak halka aktarılacak ve propaganda malzemesi olarak kullanılacaktı. 368 gün süren bu yürüyüşün sonunda açlık ve çatışmalar yüzünden geriye sadece 10.000 kişi kalmış ve bu kesim daha sonra halk kahramanı mertebesine yükselmişti.
Uzun yürüyüşün ardından Mao Zedong Çinli komünistlerin tartışmasız önderi olmuş, bu seferden etkilenen binlerce genç kuzeye gelerek Mao’ya katılmışlardı. Mao ve yoldaşları kuzeye vardıktan sonra önce Japonlara karşı mücadele vermişler ve ardından milliyetçileri hezimete uğratarak ÇHC’yi ilan etmişlerdir.[17]
Yüz Çiçek Kampanyası ve Büyük İleri Atılım Politikası
1 Ekim 1949 yılında Tiannamen Meydanında Mao oldukça geniş bir kalabalık önünde ÇHC’nin kurulduğunu ilan etmiş ve 1976’ya kadar sürecek olan iktidarı başlamıştı. Mao ilk olarak ülkenin ekonomik durumunu rayına sokmak amacıyla SSCB’nin de yardımıyla 1953 yılında ilk beş yıllık kalkınma planını yürürlüğe sokmuş ve üretimin artması amacını gütmüştü. Çin’in ağır sanayiye yoğunlaşabilmesi için çalışmalar yapılmış ve tarımda kolektifleştirme öngörülmüştü.
1956’da Mao tarihe ‘Yüz Çiçek Kampanyası’ olarak geçen projesini hayata geçirmişti. Bu projenin amacı entelektüellere uygulanan baskı ve sansürün azaltılması ve böylece yapıcı eleştiriler sayesinde ÇKP’nin fayda sağlamasaydı. İlk etapta rejimden korkan entelektüeller pek fazla eleştiride bulunmadılar fakat ilerleyen safhalarda eleştiri dalgaları giderek artmaya başlamış ve sistem sarsılmaya başlamıştı. Bu durumu öngöremeyen Mao[18], ‘sağcı akıma karşı mücadele’ kampanyasıyla entelektüel avına çıkmış ve “Yüz Çiçek Kampanyası” bir sene içerisinde sona ermişti.[19]
1957 yılının Kasım ayında Moskova’da düzenlenen Komünist Partilerin Enternasyonel Konferası’nda Mao ilk defa Çin’in 15 sene içerisinde Büyük Britanya’yı çelik üretiminde geçeceğini belirtecekti.[20] Mao bu amacı doğrultusunda her yöntemi mübah olarak görecek ve Çin halkı bu uğurda büyük bedeller ödeyecekti.
Bu çerçevede 1958 tarihinde daha çok “Büyük İleri Atılım” olarak bilinen ikinci beş yıllık kalkınma projesi başlatılmış ve ilkinden farklı olarak Sovyet modelini örnek alan bir planın yerine Çin usulü bir yol takip edilmiştir. Bundaki en büyük etken ise ÇHC-SSCB ilişkilerinin bozulması ve Mao’nun Çin’in Sovyetlerden farklı bir yapıya sahip olduğunu, dolayısıyla kalkınma için farklı metotların benimsenmesi gerektiğini düşünmesidir.[21]
BİA projesi en basit anlatımıyla tarım ve endüstrinin büyümesini öngörmekteydi. Mao, bu ikilinin büyümesinin diğer alanlarda da büyüme sağlayacağına inanıyordu.[22] BİA projesine sanayi ve tarım üretimini ikiye katlayacağı sloganıyla start verilmişti. Bu bağlamda köylülerin kişisel üretimi yasaklanmış ve binlerce kişiden oluşan dev komünler oluşturularak kolektif üretime zorlanmışlardı.[23] Fakat bu komünal sistemin yanlış istatistiklere neden olması kısa zamanda yaşanacak olan faciaları tetiklemiştir.
Nitekim bu yanlış verilerden yola çıkarak ülkede gerektiğinden fazla tahıl ve pirinç stokuna sahip olduğunu zanneden ÇKP ileriki yıllarda komünlerin farklı alanlara yönelmesi gerektiğine karar vermiş ve tarlalardan çekilen işçiler kanal, köprü, çelik üretiminde çalıştırılmışlardır. Özellikle 1957’de Mao’nun verdiği demeci gerçekleştirebilmek amacıyla çelik üretimine büyük önem verilmiş ve müthiş bir üretim sürecine girilmiştir. Ancak üretilen çeliğin kalitesiz olması ve neredeyse hiçbir işe yaramaması büyük bir kaynak ve emek israfına neden olmuştur.
ÇHC’nin bu radikal projesi sonucunda ekonomik kriz patlak vermiş, kıtlık baş göstermiş ve milyonlarca Çinli hayatını kaybetmiştir. BİA politikası ile köylü toplumu bir anda sanayi toplumuna dönüşmüş, dünün çiftçileri birden fabrika işçileri olmuşlardı. Bu politikanın yanlış olduğunu belirten yetkililer vatan haini ilan edilerek, idam edilmiş[24] ve Mao ne pahasına olursa olsun hedefe varmak için sonuna kadar bu facianın devam etmesine göz yummuştur. Bu noktada şu soruyu soracak olursak; Mao bu proje ile amacına ulaşabilmiş midir? Cevap kısa ve nettir; Hayır.
Kültür Devrimi
BİA projesinin ardından Mao döneminde Çin tarihine damgasını vuran bir diğer olay ise 1966-76 yılları arasında gerçekleşen ve bugünkü ÇHC’de ‘on yıllık kaos’ olarak adlandırılan Kültür Devrimi’dir.[25]
Eskiye dair ne varsa yakılıp yıkılan, öğretmenlerin ve düşünürlerin darp edildikleri ve bazı eyaletlerde toplu kıyımların yaşandığı[26] bu dönemde kitaplar, tablolar daha doğrusu eskiyi hatırlatan her şey Kızıl Muhafızlar[27] tarafından yok edilmiştir.[28] Slogan ise basitti; ‘Dört eskiyi – eski düşünceyi, eski kültürü, eski adetleri, eski alışkınlıkları – yık’.
Bu durumdan sadece öğretmenler ve düşünürler değil Mao’nun düşman olarak gördüğü ve ‘kapitalist’ uşağı olmakla suçladığı birçok kişi de nasibini almıştır. İşlerin rayından çıkmaya başlamasıyla ordu Mao’nun emriyle duruma müdahale etmiş ve şiddet olayları 1969’da bitmişti. Fakat KD, Mao’nun öldüğü ve ‘Dörtler Çetesi’nin’[29] tutuklandığı 1976 yılına kadar devam etmiştir.
Sonuç olarak K.D. ÇHC’den çok şey götürmüştü. Her şeyden önce sanayi eski seviyesinden daha aşağıya düşmüş, eğitim standartlaşmıştı. Günümüz ÇHC’sinde bu felaket ders kitaplarından çıkarılmış ve yeni yönetim tarafından lanetlenmiştir.[30]
Mao’nun Dış Politikası
Mao, ÇHC’nin ilan edilmesinin ardından ilk etapta iç politikaya ağırlık vermiş ve bu dönemde sadece iyi ilişkiler güdülen SSCB ile bir ‘Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’ imzalanmıştı. Fakat iki ülke arasındaki iyimser atmosfer çok fazla sürmemiş ve 1958’den itibaren sorunlar kendi belli etmeye başlamıştı. Aslında iki ülke arasındaki en temel farklılık komünizmi farklı yorumlamalarıydı.[31] Ayrıca Mao, SSCB’nin giderek ‘sosyal emperyalist’ bir devlet olma yolunda ilerlediğini belirtmiş ve özellikle Kruşçev’în SSCB’nin başına geçmesiyle ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Nitekim Mao’nun da zaten sonsuza dek Sovyet Rusya’ya muhtaç bir devlet inşa etme arzusu yoktu.[32]
60’lı yıllar ABD ile SSCB arasında yaşanan Soğuk Savaş sürecinin doruk noktası olmuş bu dönemde Çin KD’nin de etkisiyle izole bir şekilde yoluna devam etmiştir. Bu dönemde ÇHC için bir dış politika eğiliminden söz etmek pek mümkün değildir. Fakat KD esnasında SSCB’nin ÇHC sınırına asker yığdırması ve ÇHC’nin anti-sovyet söylem ve eylemlerine devam etmesi halinde bu askerlerini kullanmaktan kaçınmayacağını belli etmesi ile Mao daha fazla dünya ile bağlantısız kalamayacağının farkına varmış ve 70’li yıllarda ÇHC dünya politikasına tekrar geri dönmüştür.[33]
Kurulduğu dönemden itibaren ABD’ye mesafeli duran ve ilişki kurmaktan çekinen Mao, SSCB ile yaşanan ideolojik sorunların ardından bu ülke ile ilişkilerin kurulmasına sıcak bakmış ve tarihe ‘ping pong diplomasisi’[34] olarak geçen hadise ile ÇHC-ABD arasında yeni bir sayfa açılmıştır. Bu çerçevede ABD Başkanı Richard Nixon, Peking’e resmi bir ziyarette bulunarak Mao ile görüşmüştür.
Mao’nun ölmeden önce dış politika alanında ki en büyük başarısı ülkesini Batı istismarından kurtarması ve ‘Tek Çin’ politikası ekseninde diğer devletlerin ÇHC’yi tanımasını sağlaması olmuştur. Nitekim bu durum Tayvan’ın BM nezdinde önemini yitirmesine neden olmuş ve 1971 yılında Çin’in resmi temsilcisi olarak ÇHC, BM’ye kabul edilmiştir.[35]
Sonuç
Sonuç olarak söylenebilecek en doğru şey bugün ÇHC’nin Mao’nun ideallerinden farklı bir çizgide olduğudur. Resimleri birçok yeri süslese de fikirleri artık sadece küçük bir kesim tarafından benimsenmektedir. Her ne kadar durum böyle olsa da ÇHC hala kendi tarihiyle tam anlamıyla yüzleşmeye cesaret edememektedir. Son yıllarda göstermiş olduğu performans ile ekonomi alanında bir dev haline gelen bu ülke hala Mao’dan kalma koruma mekanizmaları ile kendini içte ve dışta savunmaya çalışmaktadır. İnsan hakları ihlali ve sansür gibi konular uzun bir süre daha devam edecek gibi gözükmektedir. Buna rağmen ÇHC’nin küresel oyun oynanırken daima hesaba katılması gereken bir aktör olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Cafer Tayyar Karadağ
cafertayyarkaradag@hotmail.com
Kaynakça
Kitap ve Makaleler
Armaoğlu, Fahir, “20. Yüzyıl Siyasi Tarihi”, Alkım Yayınevi, İstanbul, 2010
Çimen, Ali, “Tarihi Değiştiren Diktatörler”, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010
Çimen, Ali, “Tarihi Değiştiren Günler”, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011
Esherich, Josef &Pickowicz, Paul & Walder, Andrew, “The Chinese Cultural Revolution as History”, Stanford University Press, 2006
Friedmann, George, “Gelecek 100 Yıl”, Pegasus Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2009
Ahmet, “Konfüçyüs ve Konfüçyüsçülük”, Uludağ Üniversitesi, Cilt 10, Sayı 2, 2001
Kennedy, Paul, “Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşleri”, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010
Rindchen, Michael, “Die Aussenpolitik Chinas; Grundlagen-Entwicklungen-Herausforderungen”, GRINN Verlag, Universitaet Kaiserslautern, 1997
Roskin, Michael, “Çağdaş Devlet Sistemleri”, Adres Yayınları, Ankara, 2009
Scmidt, Sabine, “Die Hundert Blumen Bewegunug, Der Grosse Sprung und seine Folgen, China 1956-1965”, GRIN Verlag, Universitaet zu Köln
Schmidt-Glintzer, Helwig, “Kleine Geschichte Chinas”, C.H. Beck, München, 2008
Şahin, Mehmet, “Uygarlık Tarihi”, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara
Şimşek, Mevlüdiye, “Değişen dünya koşullarında ÇHC ve dış ticaret bakımından Türkiye-Çin arasında yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 26, Ocak-Haziran, 2006
Wemheuer, Felix, “Chinas ‘Grosser Sprung’ nach vorne”, LIT Verlag, Münster, 2004
Woodruff, William, “Modern Dünya Tarihi”, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2002
İnternet Siteleri
[1]Şimşek, Mevlüdiye, “Değişen dünya koşullarında ÇHC ve dış ticaret bakımından Türkiye-Çin arasında yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 26, Ocak-Haziran, 2006, s. 1
[2]Friedmann, George, “Gelecek 100 Yıl”, Pegasus Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2009, s. 127
[3]Schmidt-Glintzer, Helwig, “Kleine Geschichte Chinas”, C.H. Beck, München, 2008, s.25
[4]Şahin, Mehmet, “Uygarlık Tarihi”, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara, 2002, s. 54
[5]Kennedy, Paul, “Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşleri”, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2010, s. 30
[6]Güç, Ahmet, “Konfüçyüs ve Konfüçyüsçülük”, Uludağ Üniversitesi, Cilt 10, Sayı 2, 2001, s.43-55
[7]1900 yılındaki Boxer Ayaklanması sonrasında sadece kendi komutası altındaki tümenin ayakta kalması ile yıldızı parlamaya başlamıştır. 1915-1916 yıllarında ömür boyu başkan olabilmek ve kendi imparatorluk hanedanını kurmak için çaba sarf etmesi kendi yandaşları tarafından dahi olumsuz karşılanmıştır. Muhalefetin giderek güçlenmesi karşısında iktidarı sarsılmaya başlamış ve 1916 yılında ölmüştür.
[8]İmparatorluk hanedanının yıkılmasında büyük bir payı olan ve modern Çin’in babası olarak kabul edilen düşünür.
[9]1927 yılında yönetimde bulunan Çin Nasyonal Partisi. 1949 yılında Komünistlere karşı verilen mücadelenin kaybedilmesi sonucu faaliyetlerine Tayvan’da devam etmektedir.
[10]1925 yılında Dr. Sun Yat Sen’İn ölümüyle KMT’nin başına geçmiş, 1927-1949 yılları arası patlak veren Çin iç savaşını kaybetmesi sonucu hükümetini Tayvan’a taşımak zorunda kalmıştır.
[11]Armaoğlu, Fahir, “20. Yüzyıl Siyasi Tarihi”, Alkım Yayınevi, İstanbul, 2010, s. 333-335
[12]Roskin, Michael, “Çağdaş Devlet Sistemleri”, Adres Yayınları, Ankara, 2009, s. 515-516
[13]Çimen, Ali, “Tarihi Değiştiren Diktatörler”, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s.62-63
[15]Çimen, Ali, a.g.e., s. 63-65
[16]Tıpkı Mao’nun hayatında olduğu gibi bu “yürüyüş-sefer” hakkında da efsaneler ve gerçekler birbirine karışmıştır. Özellikle Mao’ya sempati duyan kesim “Uzun Yürüyüş’ün” fevkalade bir eylem olduğunu ve Mao’nun dehasını ortaya koyduğunu belirtirken, batılı birçok kaynakta bu seferle ilgili gerçeklerin saptırıldığı ve salt propaganda malzemesi olarak kullanıldığı ifade edilmektedir. Ancak her ne olursa olsun bu hadise Mao’nun iktidara gelmesindeki en önemli gelişmelerden biri olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
[17]Çimen, Ali, “Tarihi Değiştiren Günler”, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011, s. 63-65
[18]Mao gibi bir liderin neden böyle bir kampanya başlattığı hala bir soru işareti olmakla beraber bu konuda birçok teori vardır. Bunlardan biri Mao’nun entelektüellerin büyük bir kısmının zaten kendisini desteklediğini ve dolayısıyla eleştirilen çok cılız olacağını düşünmesidir. Bir diğer teori ise Mao bu kampanya ile rejim muhaliflerinin kendilerini deşifre etmesi ve daha rahat önlem alabilmeyi hedeflenmiştir.
[19]Scmidt, Sabine, “Die Hundert Blumen Bewegunug, Der Grosse Sprung und seine Folgen, China 1956-1965”, GRIN Verlag, Universitaet zu Köln, s. 3-6
[20]Wemheuer, Felix, “Chinas ‘Grosser Sprung’ nach vorne”, LIT Verlag, Münster, 2004, s. 3
[21]Schmidt, Sabine, a.g.e., s.7-8
[24] Çimen, Ali, “Tarihi Değiştiren Diktatörler”,…
[25]Bu konuda daha kapsamlı bilgi içi bkz; Sander, Oral, “ÇHC’de Büyük Proleter Kültürel İhtilal”, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1966, Sayı 4, Cilt 21
[26]Esherich, Josef &Pickowicz, Paul & Walder, Andrew, “The Chinese Cultural Revolution as History”, Stanford University Press, 2006, s. 96-120
[27]Devrime ve Mao’ya gönül vermiş gençlerden oluşan radikal grup
[28]‘Tarih tekerrürden ibarettir’ cümlesi bu durumu çok güzel özetlemektedir. Nitekim ilk Çin imparatoru Qin Shi Huang Mao’dan asırlar öncesinde eskiye dair ne varsa yok edilmesini emretmiş, bu çerçevede bazı tıp bilimi üzerine yazılmış kitaplar hariç neredeyse tüm kitaplar yakılmış birçok düşünür canlı canlı gömülmüştür.
[29]Aralarında Mao’nun karısının da bulunduğu dört Çinli yönetici için kullanılan tabir. Komplo nedeniyle suçlanıp, yargılandılar. Mao’nun eşi dışındakiler ise dava sonucunda idam edildiler.
[30]Roskin, Michael, a.g.e., s. 557
[31]Rindchen, Michael, “Die Aussenpolitik Chinas; Grundlagen-Entwicklungen-Herausforderungen”, GRINN Verlag, Universitaet Kaiserslautern, 1997, s. 8
[33]Rindchen, Michael, a.g.e., s. 8
[34]ABD ile ÇHC arasındaki diplomatik ilişkilerin soğuk olduğu yıllarda ABD’li masa tenisçileri Mao’nun bizzat girişimiyle Çin’i ziyaret etmişler ve burada düzenlenen gösteri maçı ile iki ülke arasındaki ilk yakınlaşma denemesi gerçekleştirilmişti. Bu olay daha sonra ping-pong ya da masa tenisi diplomasisi olarak tarihteki yerini alacaktı.
[35]Woodruff, William, “Modern Dünya Tarihi”, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2002, s. 446
2007'den bu güne "Değiştirmek için anlamak, anlamak için Politik Akademi" sloganıyla "Dünya"nın haber ve analizini veriyoruz...
esr
09/12/2014 at 22:57
Çok yardımcı oldu, teşekkürler .