Makale Analiz
Wikileaks Sonrası Uluslararası İlişkiler
Yayınlandı
12 sene önceon
Yazar:
Veysel Ayhan
2007 yılında Interpol’ün aradığı Avustralya vatandaşı 39 yaşındaki Julian Assange tarafından kurulan Wikileaks internet sitesi tarafından uluslararası kamuoyuna servis edilen yaklaşık 3 milyondan fazla belge uluslararası ilişkilerdeki değişimin ne ölçüde büyük olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş durumda. Henüz bir kısmı açıklanan Amerikan belgelerinin hem ABD’nin müttefikleri ile hem de diğer ülkeler arasındaki ilişkiler üzerinde ciddi sonuçları olacaktır. Öncelikli olarak ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait yaklaşık 251 bin adet yazışmanın doğru olduğunun kabul edilmesi, belgelerde adı geçen ülke, lider veya bireylerin bunları yalan veya düzmece belgeler olarak nitelendirmesini zorlaştırmıştır.
Amerikan yönetimi tarafından yapılan açıklamada belgelerin sızdırılan iç yazışmalar olduğu kabul edilmiştir. Söz konusu belgelerde Amerikalı diplomatların diğer devletler, liderler ve partiler hakkındaki görüşlerinden tutun da liderlerin ve siyasetçilerin birbirine bakışlarına kadar birçok unsuru içermesi dikkat çekicidir. Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs açıklanan belgeleri çok tehlikeli olarak yorumladı ve özel konuşmaların dünya kamuoyunun gözleri önüne serildiği belirtti. Gibbs ayrıca hem Wikileaks hem de gizli diplomatik belgelerin medyaya sızmasını sağlayan kişi ve kurumların kanunen suç işlediklerini belirtmiştir. Eski ABD siber güvenlik ve terörle mücadele yetkilisi Roger Cressey ise belgelerin bundan sonra diğer ülke yöneticilerinin ve vatandaşlarının Amerikan yönetimiyle bilgi paylaşmasını engelleyecek nitelikte olduğunu açıkladı. ABD eski Birleşik Arap Emirlikleri büyükelçisi David Mack siteyi çok başarılı diplomatik girişimlere zarar vermekle suçladı. Chatham House düşünce kuruluşundan Michael Cox da söz konusu belgelerin tarihçiler ve uluslararası ilişkiler öğrencileri için büyük bir hazine olduğunu açıklamıştır. Cox ayrıca gelişmeleri, bilgi çağında, bir şeyleri gizli tutmanın oldukça güç olduğunu gözler önüne serdiğini ifade etmiştir.
Julian Assange 2010 Ekiminde Irak Savaşıyla ilgili olarak yaklaşık 400 bin belge açıklamıştı. Daha öncesinde ise Afganistan savaşıyla ilgili yaklaşık 90 bin belge açıklanmıştı. Ancak ilk kez 251 bin diplomatik belgenin açıklanması gündemdedir. Bugüne kadar Wikileaks 251 bin diplomatik belgeden 243’ünü yayımlamasına karşın, söz konusu belgeler bile oldukça büyük bir etki yapmaya yeterli olmuştur. Belgelerin yayınlanmasından hemen sonra Dışişleri Bakanı Clinton Julian Assange eylemini uluslararası topluma bir saldırı olarak nitelendirmiş bu durumun ABD’nin ikili ilişkilerine zarar verdiğini ifade etmiştir. Amerikan yönetimi Wikileaks tarafından gizli Amerikan diplomatik yazışmalarının yayımlanmasıyla birlikte dünyada diplomasinin de tehlikeye gireceğini ileri sürmüştür. Amerikan Adalet Bakanlığı da illegal olarak nitelendirdiği bilgi sızdırılması olayı karşısında hukuksal haklarını kullanacaklarını açıklamıştır. Bu açıklamaların ardından da Avustralya Adalet Bakanı Robert McClelland, Wikileaks’ın yayımladığı belgelerin hukuku ihlal edip etmediği konusunda bir soruşturmanın başlatıldığını açıklamıştır.
Wikileaks tarafından açıklanacağı ileri sürülen belgelerden yaklaşık 250 binini ABD’nin gizli diplomatik yazışmalarını içermesi hem ABD hem de belgelerin hazırlandığı ülkelerde ciddi bir endişenin yaşanmasını beraberinde getirmiştir. Her ne kadar Amerikan yönetimi belgelerin ve belgelerde kullanılan ifadelerin ve politikaların ABD’nin resmi dış politikasını içermediğini ileri sürse de ortaya konan diplomatik yazışmalarda ABD elçiliklerinin küresel bir casusluk içerisinde yer aldığını göstermektedir. Daha da ötesinde Amerikan yönetiminin ülkelerin iç politikaları, bireylerin özel yaşantısı ve kredi kartlarına kadar bilgi topladığı ortaya çıkmıştır. Bazı bilgilerde Washington’un bireyler hakkında DNA materyali istedikleri de açığa çıkmış bulunmaktadır. Daha da çarpıcı olanı ise içerisinde akademisyenlerin de olduğu birçok kişinin Amerikan diplomatlarıyla birlikte kendi ülke liderleri veya toplumun önde gelen kişileri hakkında bilgi paylaşımına gittikleridir. Bu olaylardan sonra Amerikalı diplomatların bilgi ağlarının oldukça zayıflayacağı aşikardır.
Wikileaks’in Uluslararası İlişkilere Etkisi
Son günlerde meydana gelen olaylar uluslararası ilişkilerin ve uluslararası politikanın niteliğinin önemli ölçüde değiştiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Wikileaks olayı diplomasinin 11 Eylülü olarak görülecektir. Ayrıca ülkelerin tüm istihbarat kurumları ve elemanlarına rağmen uluslararası ilişkileri sistemini bir bütün olarak kontrol etmelerinin son teknolojik gelişmeler ve insan faktörü karşısında imkansız olduğunu göstermektedir. Esasında hükümetlerin kontrolü dışında oluşan birçok gelişme ve hükümetleri doğrudan temsil etmeyen örgütlerin veya bireylerin devletler arasındaki ilişkilerde oynadıkları rol, uluslararası ilişkileri ve devlet arasındaki ilişkileri önemli ölçüde etkilemektedir. Artık uluslararası ilişkileri klasik şekilde tanımlamanın, bu bilim dalının olayları açıklama gücünü azaltacağı bilinen bir gerçekliktir. Özellikle son on yıldaki gelişmeler çerçevesinde devletler tarafından gerçekleştirilen istihbarat çalışmalarını, gizli dosyalar vs gibi gelişmeleri uluslararası kamuoyundan gizlemek giderek güçleşmeye başlamıştır. Dolayısıyla günümüzde, egemen devletlerinin sınırlarının geçit vermezliğinin önemli ölçüde aşınması sonucunda, klasik anlamda bir ülkenin iç sorunu veya iç haberleşmesi niteliğinde olan bazı konular uluslararası bir nitelik kazanırken, uluslararası sistem düzeyinde ortaya çıkan çeşitli gelişmelerin de bazı ülkelerin iç yapılarında yankılar uyandırması söz konusu olabilmektedir. Bu bağlamda üçüncü kez gizli belgeleri ve istihbarat çalışmalarını açıklayan Wikileaks adlı sitenin aynı zamanda uluslararası ilişkilerin niteliğinde yaşanan değişimi hızlandırıcı bir ivme yaptığını ifade etmek gerekir.
Wikileaks olayı giderek “uluslararası”, “devletler arası” ve buna bağlı olarak “uluslararası ilişkiler” kavramlarının tanımına da yansıyacaktır. Dolayısıyla bu kavramların tanımını, bu bağlamda klasik anlamda tanımlanan “devletlerarası” ilişkiler anlamından uzaklaşarak devlet dışı tüm unsurların ve aktörlerin etkileşimini ve bu ilişkilere olan etkileşim sürecine etkisini dikkate alan daha geniş bir anlamda tanımlamak gerekmektedir. Artık uluslararası politikayı sadece egemen devletler arasındaki bir etkileşim olmaktan öte; bunu bireyler, gruplar, uluslararası örgütler ve internet sitelerinin de dahil olduğu ve etkilediği bir süreç olarak görmek gerekir.
Dolayısıyla artık uluslararası ilişkilerde, devletler hala “temel uluslararası aktörler” olarak kabul edilmekle birlikte, devletin yanında devlet dışı kategorilerin de analiz birimi olarak ele alınması söz konusudur. Meydana gelen yeni gelişmeler ışığında uluslararası ilişkilerin ve devletler arası ilişkilerin karışık ve çetrefilli bir hal aldığı açıktır. Klasik anlayışta kamuoyu, çıkar grupları, bürokrasi, çok uluslu şirketler ve bireyler gibi farklı odakların dış politikaya ilişkin konumları pek fazla dikkate alınmamaktadır. Ancak son olayda görüldüğü üzere bireylerin bile önemi her geçen gün artmaktadır. Wikileaks olayının ardından bir kez daha bireylerin uluslararası sistemde bir aktör olarak hareket edebildiği görülmektedir. Vatandaşı oldukları ülkelerin çıkarlarından özerk davranabilen bireylerin yayınladıkları belgeler birçok ülkenin hem birbirine karşı yaklaşımının değişmesine hem de ülkelerin kendi iç politikalarının karışmasına ve bunların faaliyetleri sonucu belki de hükümetsel krizler veya bireysel ilişkilerde ciddi değişiklikler gündeme gelecektir.
Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde meydana gelen gelişmeler, devletlerin sınırlarının geleneksel anlamını büyük ölçüde zayıflatırken; diğer taraftan bu durum, kaçınılmaz olarak uluslararası ilişkilerde devlet dışı aktörlerin de dış politika analizlerinde bir aktör olarak kullanılmasını beraberinde getirmiştir. Ülke sınırları içinde veya dışında faaliyet gösteren devlet dışı aktörler, ülkenin yasalarının izin verdiği sınırlar içinde yasal olan yolları kullanabilecekleri gibi bazı yasal olmayan yolları da kullanmaktadırlar. Bu kapsamda Wikileaks yasal olmayan yöntemleri kullanarak devletler arasında var olan etkileşimi ve bilgileri deşifre etme yoluna gitmiştir.
Wikileaks’in Ortadoğu Politikasına Etkisi
Bugüne kadar açıklanan diplomatik yazışmalarda Ortadoğu ile ilgili öne çıkan belgelerde temel konu İran’ın nükleer güç olma politikası ve bölge ülkelerinin buna verdiği tepkidir. Yeni belgelerde özellikle Suudi Arabistan, Bahreyn ve Katar gibi kilit Körfez ülkelerinin İran’daki gelişmelerden duyduğu kaygı dikkat çekmektedir. Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın 2008 yılında İran’ı kastederek “yılanın başını kesilmesi”, “İranlılara güven olmaz” gibi sözleri öne çıkmaktadır. Belgelerin yayınlanmasından kısa bir süre sonra bir Suudi hükümet danışmanı tarafından yapılan açıklamada “belgelerin negatif bir etki yaratacağını ve bunun güven inşa etme girişimlerini” olumsuz etkileyeceğini ifade etmiştir. Açıklanan belgelerde Bahreyn Kralı Hamad bin Isa Al Halife de İran nükleer programının sonlandırılması için askeri seçenek dahil her türlü önleme başvurulmasını istiyor. BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Ziyad da İran’ı Körfezi istikrarsızlaştırmak ve terörist gruplara kitle imha silahları sağlamak ile suçlamaktadır. İran’a yönelik İsrail’in sertlik yanlısı politikalarına yer vermektedir. İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik 2010 yılında bir saldırı yapılması yönündeki talepleri ve Arap ülkelerinin de bu saldırıyı desteklediklerine dair Amerikan yönetimini ikna çabaları belgede dikkat çeken unsurlar arasında yer almaktadır. İsrail’in ayrıca Türkiye ve Türkiye’deki liderlere bakışı da dikkat çekmektedir. Özellikle Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’na hakkındaki olumsuz görüşleri tüm uluslararası kamuoyu tarafından bilinen bir gerçeklik haline gelmiş oldu.
İran üzerine yayınlanan belgelere İran bakışı ise biri resmi diğer de gayri resmi olmak üzere iki şekilde kendini göstermiştir. İran yönetimi yaptığı açıklamalarla belgelere itibar etmediğini ortaya koydu ve bunların Amerikalıları psikolojik savaş araçlarını kullanmakla suçladı. Ahmedi Nejad’a göre belgeler sızıntı değil aksine Amerikan yönetimi tarafından organize bir şekilde internete servis edilmiştir. Bunların hukuki hiçbir etkisinin olmadığını ve yönetim tarafından bilinçli bir şekilde açıklandığını sözlerine eklemişti. Cumhurbaşkanı Ahmedi Nejad düzmece olarak nitelendirdiği belgeleri inceleyerek zaman harcamayacaklarını ve bu belgelerin ayrıca dost ve kardeş bölge ülkeleriyle ilişkilerine olumsuz bir etkisinin olmayacağını belirtmiştir. Dolayısıyla resmi düzeyde İran’ın konuya yaklaşımını cumhurbaşkanı ortaya koymuş olmaktaydı. Oysa Tahran Üniversitesinden Amerikan çalışmaları uzmanı Doç. Dr. Mohamad Morandi ise tam tersi bir şekilde belgelerin doğruluğunu Arap liderlerin kendi ülkelerindeki prestijinin ciddi şekilde zarar göreceğini açıklayarak kabul edildiğini göstermektedir. Aynı zamanda İran’dan yayınlanan Press TV’de çıkan bir yazıda da Suudi Kralının “yılanın başının ezilmesini” söylediği sözlerine yer verilerek Suudi yönetimi eleştirmesi dikkat çekidir.
Bu noktada İran’ın resmi düzeyde belgelerin gerçek olmadığını söylemesi beklenen bir gelişmeydi. Aksi durumda Ekim 2010’da Irak Savaşı’yla ilgili açıklanan ve İranlıların Irak’taki öldürme ve istikrarsızlık unsurlarının arkasında olduğunu gösteren belgeleri de gerçek olarak kabul etmek zorunda kalırdı. Diğer yandan ve belki de en önemlisi İran bölge ülkelerinin İran’a yönelik politikalarını zaten biliyordu. Ancak bunların açıklanmasından sonra söz konusu ülkelerin ABD ile olan diyalogunu sınırlanması gündeme geleceğinden tepki vermemeyi tercih etmiştir. Belgelerin açıklanmasıyla zor durumda kalan İran olmayıp bölge ülkeleri ve liderleri olmuştur. İran ise yaşanan gelişmelerden kaygı duymak yerinde bunların açıklanmış olmasından memnun olmuştur.
Wikileaks ve Türkiye
Açıklanan diplomatik yazışmaların önemli bir kısmının hem Türkiye’den çıkmış olması hem de Türkiye ile ilgili olması kuşkusuz Türkiye’deki iç politikayı ve Türk dış politikasını etkilemesi kaçınılmazdır. Ancak Türkiye’deki etkileri daha iyi görebilmek için henüz açıklanmayan tüm belgeleri görmek gerekecektir. Şu ana kadar açıklanan belgelerde dış politikayla ilgili olarak öne çıkan olguların başında Türkiye’nin el Kaide örgütüne göz yumması veya diğer bir deyişle desteklemesi, İran’ın politikalarından kaygı duyması ve ABD ile AB ülkeleriyle ilişkileri gelmektedir.
Söz konusu belgelerde ABD’nin AKP’ye ve içerisindeki liderlere yaklaşımı dikkat çekmektedir. Her ne kadar Dışişleri Bakanı Clinton hem Ahmet Davutoğlu’ndan hem de Başbakan Erdoğan’dan özür dilediğini açıklasa ve sözlerin ABD’nin resmi politikasını yansıtmadığını dile getirse de artık herkes kendisi hakkında ABD’nin temel bakışını birincil elden öğrenmiş oldu. Bundan sonra bu bilgileri Amerikan Elçiliği ile paylaşan kişi ve kurumlarla farklı bir ilişkinin yaşanacağı açıktır.
Diğer yandan Türkiye ile ilgili olarak özellikle tüm dünyada en önemli terör örgütü olarak görülen ve uluslararası kamuoyunda ciddi bir tehdit olarak algılanan El Kaide bağlantısı oldukça ciddi bir iddiadır. Açıklanan belgelerde henüz bu iddiaları kanıtlayacak verilere yer verilmiş olmamakla birlikte gelecek günlerde kamuoyuyla paylaşılacak bilgilerde şayet bu tür verilere yer verilirse bunun Türkiye’nin Batı kamuoyundaki algısında ciddi bir sorun yaratacağı açıktır. Zira, aynı zamanda Türkiye’deki iç politikada da bunun yankıları olması kaçınılmazdır.
İran’la ilişkiler noktasında temel sürekli yayınlarımızda dile getirildiği üzere Türkiye İran’ın nükleer güç elde etme politikasından ciddi şekilde kaygı duyduğu ancak bunu diplomatik yöntemlerle engellenmesi politikasına öncelik verdiği bir kez daha ifade edilmiş olunmaktadır. İranlıların da hiç şüphesiz Ankara’yla ilişkilerde Türkiye’nin yaklaşımını bir kez daha dikkate alacağı açıktır. Özellikle füze savunma ve nükleer güç konusunda Türkiye’nin resmi politikası site tarafından tüm dünyaya ilan edilmiş olunmuştur.
Açıklanan belgelerin dış politikadan ziyade iç politikada ciddi sonuçları olacağı ileri sürülebilir. Hem partilerin kendi içerisinde hem de liderler düzeyinde hem de Amerikan elçiliğiyle işbirliği içinde olan kişiler üzerinde ciddi sonuçları olacağı açıktır. Bireysel düzeyde Amerikan elçiliği ile bilgi paylaşanların son olayların ardından Amerikan elçilikleri ile irtibatlarını sınırlamaları beklenebilir. Ancak diğer yandan bu kişilerin kendi liderleri ve diğerleri hakkındaki sözlerinin karşılıksız kalacağını beklemek de pek gerçekçi değildir. Sonuç olarak Türkiye’ye etkisi üzerine kapsamlı bir analiz yapabilmek için Wikileaks tarafından açıklanacağı ileri sürülen 251 bin diplomatik yazışmaların tümünü görmek gerekecektir.
Doç. Dr. Veysel Ayhan, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyeliği yapmakta. Aynı zamanda Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi'nin başkanlığını üstlenmekte.