Suriye’deki çatışmalar 17 aydır tırmanarak sürüyor. Ancak… Bu süre içinde ne ABD’nin, ne de Rusya ve Çin’in tavrında bir değişiklik oldu.
ABD sorunun çözümünü Beşar Esad’ın gidişine bağlamış durumda. Washington’a göre önce Esad devrilecek. Rusya ve Çin ise Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü temelinde Annan planının uygulanmasından yana. Moskova ile Pekin’e göre önce çatışan taraflar ateşkes ilan etmeli ve görüşme masasına oturmalı, diğer her konuya ise Suriyeliler karar vermeli.
x
Suriye’deki krizin çözümünde, ABD ve müttefikleri ile Rusya ve Çin arasında bugüne kadar, görünürde, uzlaşma eğilimine yönelik hiçbir işaret ortaya çıkmadı. Washington’la Moskova arasında dışişleri bakanları düzeyinde, yüz yüze ya da telefonla, kim bilir kaç kez görüşme yapıldı. Ama hepsi boşunaydı. Obama yönetimi Esad’ın ortadan kaldırılmasına yönelik politikasından zerre ödün vermiyordu. Moskova ve Pekin yönetimleri de aynı şekilde politikalarından milim geri adım atmıyorlardı.
X
İyi de bu sürecin sonu nereye varacaktı? ABD anlıyordu ki bu koşullar altında Rusya ve Çin engelini aşmak mümkün değildi. Kolları sıvayıp Suriye topraklarına girmedikten sonra Esad’ı devirmenin başka bir yolu da yok gibiydi. Eh Suriye işgal edilemeyeceğine göre süreci, bu haliyle yönetmeye çalışmak, hiç olmazsa belirli bir dönem açısından, en iyi seçenek olabilirdi.
X
Öte yandan Fransa’nın iki de bir de savurduğu askeri müdahale tehdidi de artık kabak tadı vermeye başladı. Paris’teki sosyalist yönetim, Sarkozy dönemini aratırcasına, Ortadoğu’yu savaşla korkutarak bir şey yaptığını sanıyordu. Neydi? Suriye’de kimyasal silah vardı. Esad kimyasal silahları kullanmaya kalkışmadan “Batılı ülkelerin” askeri müdahalesine gerek duyulabilirdi. Peki, ama Fransa’nın da nükleer silahları vardı. Bir olasılık olarak Suriye’nin kimyasal silahları endişe kaynağı oluyorsa, Fransa’nın nükleer silahları da dünya için endişe kaynağı olmalıydı. Örneğin, olası bir Le Pen iktidarında Fransa’nın nükleer silahları konusunda kim garanti verecekti?
Neyse ki Fransa’nın ürettiği lafları Batılı ülkeler de ciddiye almıyordu. Hele ABD hiç ciddiye almıyordu.
x
Şimdi Washington ile Moskova krizin çözümüne yönelik yeni bir adım atmaya, daha doğrusu bir uzlaşma sağlamaya hazırlanıyor. Yine iki dışişleri bakanı Clinton ile Lavrov Rusya’daki APEC zirvesinde bir araya gelecekler ve Suriye sorununu bir kez daha masaya yatıracaklar. Bu arada Lavrov-Clinton buluşmasından hemen önce Moskova’nın iki önemli girişimde bulunduğu gözlendi.
İlkinde Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ile Çin’in Moskova Büyükelçisi Li Huey arasında, “Suriye, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika” sorunlarının ele alındığı bir görüşme gerçekleştirildi. İkincisi ise Moskova’nın BM Daimi Temsilcisi Vitaliy Çurkin’in Güvenlik Konseyi’ne yaptığı “Suriye’ye ekonomik ambargoyu kaldırın” çağrısı oldu.
Bogdanov’un çağrısına göre ekonomik yaptırımlardan Suriye’deki insani durum yoğun bir şekilde etkilenmişti. O nedenle yaptırımlar acil olarak iptal edilmeliydi.
X
Hiç kuşku yok Lavrov’un elindeki dosyalardan biri yaptırımlar olacaktı. Bu arada… Rusya ile ABD arasında “Türkiye” adıyla bir dosya açılır mıydı? Bakınız Çin, bugüne kadar, Türkiye’yi isim vererek Suriye krizindeki tutumu nedeniyle hiç uyarmamıştı. Ama dün ilk kez, hükümet düzeyinde olmasa da, bir uyarı geldi. Çin Komünist Partisi’nin sözcüsü “Halkın Günlüğü” gazetesinde yer alan bir yazıda Suriye’deki insani krize dikkat çekilirken Ankara’nın tampon bölge önerisine tepki gösterildi. Anlaşılan Türkiye’nin Suriye politikası devlerin yakın takibindeydi.