İki Savaş Arası Dönemde Dünya (1919-1938)
Connect with us

Makale Analiz

İki Savaş Arası Dönemde Dünya (1919-1938)

1918 ila 1939 yılları arasında yer alan yaklaşık 20 yıllık bu süreç tam olarak Almanya ile Statükocu devletlerin I. Dünya Savaşı’nı bitiren anlaşmayı imzaladığı 11 Kasım 1918’de başlamakta ve II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Eylül 1939’da son bulmaktadır.

Yayınlandı

on

1.1.İki Savaş Arası Dönem Sınırlandırması:

“İki savaş arası dönem” ya da “dünya savaşları arası dönem” siyasi tarihte I. Dünya Savaşı’nın sonu ile II. Dünya Savaşı’nın başlangıcı arasındaki zaman dilimini kapsamaktadır.

1918 ila 1939 yılları arasında yer alan yaklaşık 20 yıllık bu süreç tam olarak Almanya ile Statükocu devletlerin I. Dünya Savaşı’nı bitiren anlaşmayı imzaladığı 11 Kasım 1918’de başlamakta ve II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Eylül 1939’da son bulmaktadır.

1.2.İki Savaş Arası Dönemin Genel Özellikleri:

I. ve II. Dünya Savaşları’ndan farklı özellikleri olan siyasi tarihin bu dönemi Avrupa’nın I. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımın etkisinden kurtulamayışına tanıklık etmiş ve insanlığı II. bir Dünya Savaşı’na sürüklemiştir.

I. Dünya Savaşı’nda umduğunu bulamayan İtalya ve Almanya’da bu dönemde faşizm iktidara gelmiş ve belki de dünyanın kaderini etkilemişlerdir. 1922’de İtalya’da iktidara gelen Benito Mussolini faşist bir rejim kurmuştur. Mussolini’yi iktidara taşıyan kendisinden önceki politikacıların başarısızlıkları ve bu süreçte karşılaşılan ekonomik sorunlardır. Tüm bunları kullanarak iktidara gelen Mussolini, iktidarını sağlamlaştırmış ve Büyük İtalya’yı kurma hayali kurmaya başlamıştır.

I. Dünya Savaşı sonrasında oldukça liberal bir anlayışla kurulan Alman Weimar Cumhuriyeti’nde ise 1923’teki yüksek enflasyon ve aynı yıl yaşanan Birahane Darbesi’nin ardından Alman Nasyonel Sosyalist İşçi Partisi, NAZİ, yükselişe geçmiş ve takvimler 1933 yılını gösterirken Adolf Hitler başbakan olmuştur.

Adolf Hitler, I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Weimar Cumhuriyeti‘nin oluşturduğu demokratik havadan yararlanarak, kısa sürede iktidarı ele geçirmiş ve adeta diktatörlüğünü kurmuştur. Bu süreçte yaşanan 1929 Buhranı‘nın ve Adlof Hitler‘in propaganda çalışmalarının oldukça büyük etilerinin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Propaganda çalışmaları sırasında, Adolf Hitler, nasyonalizm, anti-semitizm ve anti-komünizme sarılmakta; özellikle ekonominin güçlendirilmesini ve ordunun tekrar kurulması gerekliliğini savunmaktadır. Bu tür söylemler Alman halkı tarafından ilgi görmüş ve Adolf Hitler her geçen seçimde aldığı oyları biraz daha arttırarak demokratik yollarla diktatörlüğünü kurmaya adım adım başlamıştır.

Almanya‘nın klasik dış politikası ile karşılaştırıldığı zaman Adolf Hitler döneminde izlenen dış politikanın en azından başlangıç döneminde çok da farklı olmadığı görülecektir. Weimar Cumhuriyeti Dönemi Almanya’nın Dış Politikası da tıpkı Hitler Dönemi Almanya’nın Dış Politikası gibi revizyonist bir yapıdadır. Weimar Cumhuriyeti döneminde Almanya, I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Versay Antlaşması‘nın şartlarını değiştirmek için uğraş vermiştir. Bu çerçevede Adolf Hitler‘in saldırgan politikaları önceleri fazla dikkat çekmemiş ve İngiltere ya da Fransa gibi devletlerce önlemler alınmasına gerek görülmemiştir.

Adolf Hitler‘in yarattığı tehlike potansiyeli ancak 1936 yılında algılanabilmiştir. Almanya‘nın silahtan arındırılmış Ren bölgesine askeri birliklerini sokması başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupalı devletlerin dikkatlerini Almanya üzerine çekmiştir. Bu süreçten sonra Hitler’in verilen tavizlerle yetinmeyeceği; amacının sömürgeler elde etmek değil, “Lebensraum” olarak adlandırılan ve Avrupa’yı da içine alan “yaşam alanı“nı elde etmek olduğu anlaşılmıştır.

Bu aşamadan sonra, Adolf Hitler yönetimindeki Almanya, aşırı saldırgan bir dış politika izlemeye başlamış, önce Polonya‘ya savaş açmış ve sonrasında Avrupa’nın büyük bir bölümü ile Asya’nın küçük bir kısmını istila etmiştir.

Yine bu dönemde görece yüksek refah düzeyine sahip olan Kuzey Amerika 1929’daki Büyük Buhran’ın ardından ciddi ekonomik sıkıntıya girmiştir. Bu ekonomik bunalım, Avrupa’yı da ciddi şekilde etkilemiş; Almanya, İngiltere ve Fransa’ya olan savaş tazminatını ödemekte zorlanmış, bu iki ülke de Amerika Birleşik Devletleri’ne olan borçlarını ödeyememişlerdir.

Rusya’da yaşanan ihtilalin ardındansa Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuş ve iktidarını bu dönemde sağlamlaştırmıştır.

Yine bu süreçte Almanya’yı I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Versailles Düzeni’ne tabi kılmak isteyen Fransa ile İngiltere arasında politika farklılıkları yaşanmıştır. İngiltere, Fransa’yı Almanya’ya karşı ikna etmeye ve Almanya’yı sisteme entegre etmeye çalışmıştır. Fransa ise bu politikanın yanlışlığını savunup, Almanya’nın olabildiğince baskı altında tutulması gerektiğini savunmuştur. II. Dünya Savaşı öncesine kadar İngiltere, Almanya ile Rusya’yı dengelemeye çalışmış, “Düşmanımın (Rusya) düşmanı (Almanya) dostumdur politikası izlemiştir. Ancak Hitler ve SSCB bu süreçten çatışarak değil, anlaşarak çıkmışlar ve İngiltere büyük bir şaşkınlık yaşamıştır.

Yine bu dönemde Asya’nın önde gelen devletlerinden Japonya en büyük rakibi gördüğü Çin üzerindeki baskısını artırmaya çalışmış, kısmen de başarılı olmuştur.

İki savaş arası dönemin bir diğer çarpıcı özelliği ise I. Dünya Savaşı’na benzer bir savaşın tekrarlanmaması amacıyla Milletler Cemiyeti’nin kurulması olmuştur. Milletler Cemiyeti süreçte önemli görevler üstlense de ne yazık ki başarılı olamamış ve II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyememiştir. Milletler Cemiyeti’nin başarısızlığının ardında evrensel örgüt olma iddiasındaki örgütün Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin örgüte dâhil olmaması nedeniyle Avrupa örgütü olmaktan kurtulamaması yatmaktadır. Bunun yanı sıra İngiltere ve Fransa’nın görüş birliği içinde olmaması ise örgütün etkinliğinin azalmasına neden olmuştur. Milletler Cemiyeti bu ve benzeri yetersizlikleri, iç krizleri nedeniyle İtalya’nın Habeşistan’ı işgali, Almanya’nın Çekoslovakya’yı işgali ve İspanya İç Savaşı’nda varlık gösterememiş kendisinden beklenen rolü oynayamamıştır.

1.3.İki Savaş Arası Dönemin Kırılma Noktaları:

İki Savaş Arası Dönem üç başlık, üç kırılma noktası çerçevesinde incelenebilir. Oral Sander, iki savaş arasındaki süreci üç ana başlık altında incelemektedir.

Bunlar, 1919 ila 1924 yılları arasındaki “Barış Anlaşmalarının Korunmaya Çalışılması Dönemi”, 1925 ila 1930 yılları arasındaki “Lokarno Dönemi” ve son olarak da 1930’dan 1939’a uzanan “Yıkılma Dönemi”dir.

1.3.1. Barış Antlaşmalarının Korunması Dönemi (1919-1924):

I. Dünya Savaşı sonrasında oluşan statüko Fransa tarafından korunmaya çalışılsa da mavcut yapıyı koruması beklenen Milletler Cemiyeti’nin beklenen güce erişememesi Paris Hükümetini farklı bir yöntem izlemeye itti. Amerika Birleşik Devletleri’nin üye olmadığı Milletler Cemiyeti’nin yanı sıra bu ülkenin Fransa’nın önayak olduğu anlaşmaları da onaylamaması nedeniyle Fransa statükoyu ikili anlaşmalarla korumak istedi. Bu çerçevede Fransız Hükümeti, Almanya’nın Doğu ve Güney’indeki komşularıyla ikili anlaşmalar yapma yoluna gitti.

Sander’e göre bu süreçte Fransa’nın amacı, Versailles’ı korumaktı. Versailles’ın mevcut düzeninde Almanya ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği toprak kaybetmiş, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ise dağılmış haldeydi.

1.3.2. Lokarno Dönemi (1925-1930):

Oral Sander, Lokarno Dönemini, İki Savaş Arası Dönem’in “altın yılları” olarak görüyor. Sander’e göre Lokorno Dönemi’ni önemli kılansa Fransa’nın verdiği ödünler sonucunda kısa bir süre için gerçekleşen Fransız-Alman yakınlaşmasıdır.

Bu yakınlaşma sürecinde önemli anlaşmalar imzalanmış ve devletler arasındaki korkular ve güvenlik kaygıları en aza inmiştir. Bu döneme damgasını vuran anlaşmalar arasında 1925 Lokarno Anlaşmaları, 1928 Briand-Kellogg Paktı, 1929 Young Planı ve son olarak da 1930 Londra Deniz Silahlarını Sınırlandırma konferansı sayılabilir.

1.3.3. Yıkılma Dönemi (1930-1939):

Lokarno Dönemi’ndeki “altın çağ” ancak beş yıl sürebildi. Takvimler 1930’ları gösterdiğinde Lokarno’nun olumlu havasından geriye çok az şey kalmıştı. Zaten Lokarno Döneminde de dünyayı ikinci bir savaşa sürükleyecek olan Alman-Fransız düşmanlığı son bulmamıştı. Bu süreçte İngiltere’nin politikaları ve Fransa’yla yaşadığı görüş ayrılıkları da önemli bir rol oynadı.

Sander’e göre, İngiltere için Avrupa barışı Almanya’nın haklı isteklerini en alt düzeyde kabul eden yeni bir Avrupa statükosuna dayanmalıydı. Fransa’ya göre ise Almanya’nın bir kez daha Fransa’ya saldırmaya cesaret edememesi için büyük ittifaklar sistemi gerekliydi ve Almanya’ya hiçbir ödün verilmemeli, Versalilles sistemi sonuna kadar savunulmalıydı.

Fransa ve İngiltere arasındaki bu görüş ayrılıkları sürerken Almanya “oldubittilerle” ilerlemesini sürdürecek ve Fransa etkisiz hale getirilecektir. Bu ortamda Almanya’nın revizyonist politikaları İkinci dünya savaşını çıkartacak ve Dünya kendini kanlı bir savaşın içinde bulacaktır.

1988'de Adana'da doğdu. Uludağ Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler, Anadolu Üniversitesi'nde Medya ve İletişim öğrenimi gördü. 2011'de Olay TV'de dış haber editörü olarak gazeteciliğe başladı. 2014'te Al Jazeera Turk'e katıldı. Blog, makale ve haber dallarında 6 ödülü bulunuyor. Politik Akademi'nin genel koordinatörlüğünü üstleniyor.

Devamını Oku
Reklam
5 Yorum

1 Yorum

  1. DİLBER

    13/04/2014 at 21:29

    İyi akşamlar; sizden bir ricam olacaktı ben sizin iki savaş arası dönem makalenizi okudum beğendim eğer mümkünse 2.dünya savaşı ve soğuk savaş dönemi makaleniz varsa e-mail atabilir misiniz?

  2. Parlak Jurnal

    19/10/2018 at 01:12

    İnce ince elenip sık dokunulmuş bir yazı. Emeğinize sağlık 🙂

  3. Samet Demirel

    06/01/2020 at 21:39

    çok güzel bir yazı olmuş kısa ve öz emeğinize sağlık.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright © 2022 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır. İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.