Farkındayım. Yazının başlığı biraz tiksinti yaratıyor. Okuyanın ağzını yüzünü ekşitebilecek türden bir cümle. Bu, cümlenin içeriğindeki muzurca bir oyundan kaynaklanıyor. Cümle, tümel olanın arzu edildiği gibi seyrini(direnişin selameti), arzu edilmeyen bir tikelliğin gerçekleştirilmesine (gezi parkının boşaltılması) koşulluyor; hatta belki de ona indirger bir görünüm sergiliyor. Tümel olanın efsununu bozuyor. Böyle durumlarda efsuna kapılan insanoğlu gayri ihtiyari bir biçimde tikel olanı genellikle ihmal eder. Etmemek lazım.
Efsunlu olduğuna şüphe yok ama direniş hareketinin tümel olarak ne anlam ifade ettiği tartışılır. Ortak bir yargıya varılmış değil; halk hareketi denilip idare ediliyor şimdilik. Zaten direnişin güzelliği de gücü de burada: henüz “rasyonalize edilememiş” olmasında. Siyasetçiler çok kez tanımlamaya çalıştılar; tutmadı, sırıttı. Ama Taksim Gezi Parkının tikelliği çok rahat tanımlanabilir: Direnişin başladığı yer ve direnişin sembolü.
Samsonu’un saçları mitini bilen bilir. Tevrat’da geçer. Samson çok güçlü mitik bir kahramandır. Bir aslanı tek başına yenebilecek, bir tapınağı kendi elleri ile yıkabilecek kadar güçlü bir kahraman. Bu güce akıl sır erdirilemez. Ne yapılsa ona engel değildir. Hiçbir hile işe yaramaz.
Sonra sonra çözülür. Samson gücünü uzun, sarı saçlarından alır. Bir gece Samson meydan okunamaz olmanın verdiği rahatlıkla tatlı tatlı uyurken, gücünün kaynağı olan saçları kesiliverir. Samson’un sonu hazindir..
Taksim Gezi Parkı da Samson’un saçları gibi gücün başlangıç noktası, direnişin sembolü. Geçen hafta yerinde gördüm. Gördüğüm manzara karşısında etkilendim. Herkes yardımsever, saygılı. Çok nazik insanlar, nezaket timsali bir ortam. Dikkat etmek gerek. “Nazik” burada kilit kelime. Farsça kökenli. Sözlükte karşılığına bakalım:
1. Başkalarına karşı saygılı davranan.
2. İnce yapılı, narin.
3. Özen, dikkat gösterilmezse kırılabilen, bozulabilen, kötüleşebilen.
4. Gerekli önlemler alınmadığında daha kötü olan, kritik.
5. Dikkat isteyen, özen gerektiren.
Türkçe “nazik” olanı anlatırken bize “birşeyler” söylemek istiyor gibi…
Dillere pelesenk oldu artık, Gezi Parkı’nda her türlü kültürden ve psikolojiden insanı görmek mümkün. Bu kadar çeşitlilik bir arada ve bugüne kadar dişe dokunur bir hadise gerçekleşmedi şükür. Hadise çıkmamasının sebebi “hoşgörü” değil ama; nezaketle çok yakından alakası olan bir diğer sözcükle anlatılabilir: “Tolerans” Fransızca kökenli. Çok kullanıldığı üzere hoşgörü ile aynı şey değil. Tolerans kelimesi içinde “katlanma durumu”nu barındırır. Dolayısıyla tersten okuyacak olursak toleransın yokluğu katlanabilme kapasitesinin aşılması durumudur. Eski bir Roma devlet geleneğidir, toleransın eksikliğinde “kılıç” devreye girer ve unutmamak gerek; iş Roma’nın devreye girmesini gerektirdiyse Roma zaten kazanmıştır.
Önümüzdeki günlerde bizi Ak Parti mitingleri bekliyor. Henüz tanımlayamadıklara bir şeye karşı duruş sergilemeye çalışacaklar; işleri zor. Bugüne kadar siyasetçilerin kullandıkları tanımlayıcı sözcüklerin hiçbiri sökmedi. Dediğim gibi, tanımlayamadığın bir şeye karşı savaş vermek zor. Direniş gücünü tanımlanamamasından; herhangi bir şeye indirgenememesinden alıyor. Ancak direnişin sembolü olan Gezi Parkı’ndaki “tolerans” doğal sınırlarına ulaştığında meydana gelebilecek bir hadise ile siyaset, direnişi en azından “kötü” olarak tanımlamakta çok zorlanmayacaktır. İşte bu anda Samson’un saçları kesilir, Aşil’in topuğu vurulur, Çapulcu’nun dişleri dökülür…Biriktirilen tüm sempati berhava olur.
Gezi Parkı’nda ortaya çıkabileceğini düşündüğüm hadiseler beni direnişin geleceği konusunda endişelendiriyor. Önerim Gezi Parkı’nın, içinde bulunduğu “nazik” durum göz önünde bulundurularak, direnişçilerin kendi kararıyla boşaltılmasıdır. Tabii ki Gezi Parkı önemlidir. Ama gezi parkında yaşanabilecek bir rezalet, Türkiye’nin dört bir yanında direnişe katılan yürekleri zan altında bırakabilir. Direniş, Gezi Parkı’ndan daha fazlasıdır.