Türkiye ve Mısır…
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün benzetmesiyle Doğu Akdeniz’in iki yakasında bir elmanın iki yarısı gibiydi.
Artık öyle değil!
Artık Doğu Akdeniz’in iki yakasında iki düşman gibi…
Bölgede denize kıyısı olan ülkeler arasında son 10 yıldır giderek şiddetlenen potansiyel enerji rekabeti nedeniyle Türkiye ve Mısır’ın böylesine düşmanca karşı karşıya gelmeleri iyi olmadı.
Olayın duygusal tarafı önemli tabii…
Ama her iki ülkenin de yaşamsal çıkarları olumsuz etkilendikten sonra salt duygularla daha da beter bir hal alabilir.
***
Yine “itidal” sorununa geliyoruz.
İtidalli olalım ki sağlıklı düşünebilelim. Şöyle ki, Doğu Akdeniz’de birçok rakibimiz var:
Güneyde Suriye, Lübnan, Filistin, İsrail, Mısır ve Libya…
Kuzeyde Yunanistan…
Ortada Kıbrıs Rum yönetimi ve adada üsleri bulunan İngiltere…
Ve küresel güçler ABD, AB, Rusya, Çin…
Tüm bu ülkelerin ve büyük güçlerin gözü Doğu Akdeniz’deki potansiyel doğalgaz ve petrol rezervlerinde…
***
Ve tek başına bir ülkenin bir şey yapabilmesi de mümkün değil. O nedenle bloklar oluşmuş durumda. Örneğin, Kıbrıs Rum Yönetimi-Yunanistan ve İsrail’in oluşturduğu blok… Kıbrıs Rum Yönetimi-Mısır-AB arasında oluşturulan bir diğer blok…
Ayrıca, Rum kesiminin Mısır’la (2003) ve Lübnan’la (2005) imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları…
Türkiye bir blok oluşturabildi mi?
Galiba Türkiye Doğu Akdeniz’de yalnız başına çabalıyor fosil enerji kaynaklarına erişim mücadelesinde.
***
Peki, Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında hiç dostumuz yok mu?
KKTC’yi saymayalım. Filistin’i bir yana koyalım.
Lübnan demek geliyor içimizden ama o da gitmiş GKRY ile MEB imzalamış.
Küresel güçlerden ABD ile AB başından bu yana enerjinin Rumların kontrolüne bırakılmasını destekliyor.
Rusya ve Çin’in derdiyse, Batılıların paylaşım projesine bir kenarından dahil olabilmek… Onun için teknolojik donanımları ve askeri varlıklarıyla Doğu Akdeniz’de güç gösterileri düzenliyorlar.
***
Ne ki karamsar olmayalım. Cumhurbaşkanı Gül gibi krize iyimser yaklaşalım:
“Umut edelim ki, bu durum geçicidir, konjonktüreldir. Ve yine umut edelim ki, ileride bütün bunlar tekrar rayına oturur.”