Soma faciasının tarihteki benzer büyük maden kazalarıyla ölüm oranları açısından karşılaştırılması Batı medyasını da harekete geçirdi. Onlar da kapsamı, sosyal ve yasal boyutlara taşıyıp daha geniş bir alana yaydılar.
Örneğin Amerika’nın Sesi, sıcağı sıcağına, 2010 yılında Batı Virginia’nın Naoma kasabasındaki kömür madeni kazası davasını gündeme getirdi.
Soma faciasına yönelik savcılık soruşturması başlarken VOA’nın söz konusu davayı anımsatan bir yazıyı internet sitesine koyması anlamlı oldu.
2010’da Batı Virginia’daki kömür madeninde meydana gelen patlamada 29 madenci yaşamını yitirmiş, olaydan sonra federal hükümet bağımsız bir soruşturma komisyonu oluşturmuştu.
Komisyonun çalışması iki yıl sürdü ve madeni işleten Massey Energy şirketi suçlu bulundu. Suç neydi? Kaza, önlenebilir türdendi. Yangına yol açan ince kömür tozu birikmesi engellenebilirdi.
Sonuç: Yeterli güvenlik önlemi almayan şirketin iş hayatı sona erdi. Madeni bir başka şirket devraldı. Kazanın meydana geldiği maden ağzı bir daha girilmemek üzere beton duvarla örüldü.
İhmalle suçlanan şirketin aralarında güvenlik sorumlusunun da olduğu 3 yöneticisi 2 yıldan 3,5 yıla kadar hapisle cezalandırıldı.
Ve… Madeni devralan yeni şirket, ölen 29 madencinin ailelerine birer buçuk milyon dolar (Toplam 209 milyon dolar) tazminat ödemeye razı oldu.
Ölüm oranlarındaysa… Tabii 100 yıl içinde büyük değişiklik söz konusu.
ABD tarihinin en çok kurban verilen maden kazası 1907 yılındaki Batı Virginia’da meydana gelen grizu patlamasıydı. Olayda 362 madenci yaşamını yitirmişti (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği örnekler arasındaydı).
ABD’deki madenlerde bir daha böylesine büyük bir facia yaşanmadı. 70’li yıllardan bu yana da ölüm oranlarında ciddi düşüşler kaydedildi.
Bunun en önemli nedeni 1977’de kabul edilen yeni maden yasası ve bu yasa çerçevesinde kurulan Maden Güvenliği ve Sağlığı Dairesi oldu. Amaç, madenlerde ölümcül kazaları önlemek, ölümcül olmayan kazaların sıklık ve şiddetini azaltmak, zorunlu iş güvenliği ve sağlık standartlarını uygulamaktı.
Amerika’nın Sesi’ndeki yazıda yer alan bilgilere göre, ABD’de elektrik enerjisinin yüzde 40’ı hâlâ kömürden sağlanıyor. Kömürün yüzde 90’nıysa ülke içindeki 52 maden yatağından çıkarılıyor. Ve tüm yataklar özel sektörün elinde.
ABD Çalışma Bakanlığı’na bağlı Maden Güvenliği ve Sağlığı Dairesi, her dört maden başına bir denetçi görevlendiriyor ve yeraltı kömür madenlerindeki çalışma ve sağlık güvenliği koşullarını yılda 4 kez incelemeye alıyor. Madencilerin başvurusu üzerine ek incelemeler de yapılabiliyor.
Ayrıca, çalışma güvenliği kaygısından dolayı kendi madenlerini ihbar eden madencilerin işlerini koruma güvencesi de bulunuyor.
Almanya, bilindiği gibi dünyanın en büyük kömür üreticisi…
Alman Maden Kimya ve Enerji İş Sendikası Başkanı Michael Vassiliadis, 40 yıl boyunca ülkenin maden yataklarına hiçbir ölüm olayı yaşanmadığını belirterek “Türkiye’nin iş güvenliği, taşeronlaşma ve işletme denetimleri açısından AB standartlarından çok uzak olduğunu” öne sürüyor.
Öte yandan… Alman medyasında Soma faciasını Luisenthal patlamasıyla karşılaştıran yazılar dikkati çekiyor (7 Şubat 1962 tarihinde Saar Eyaleti’ndeki Luisenthal kömür madeninde metan gazı patlamasında 430 maden işçisinden 300’ü ölmüştü).
Şimdi Almanya’daki tartışmalarda Türkiye madenlerindeki koşulların Luisenthal’i aratmadığına ilişkin yorumlar yapılıyor.
ABD ve Almanya’da yapılan karşılaştırmalarda ortaya çıkan tablolar böyle.
Yani Batı’da Soma faciası benzeri büyük maden kazaları tarihte kalmış.
Umalım, çok fazla gecikmeden, Türkiye de, yeraltı kömür madenlerinde ölüm olaylarını en aza indirecek modern güvenlik önlemlerini alsın…
Ve bir daha ocaklardan, yürekleri parçalayan, kara haberler gelmesin…