Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a Karşı Kazanacağı Bir Zaferin Stratejik Sonuçları
Connect with us

Politik Akademi

Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a Karşı Kazanacağı Bir Zaferin Stratejik Sonuçları

Yayınlandı

on

İster 14 Mayıs’taki ilk turda ister 28 Mayıs’taki ikinci turda olsun, Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimi nihayetinde görevdeki cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu arasında geçecek.

İlki beş yıllık bir dönem daha kazanırsa senaryo çoktan yazılmış olacak. Türk liderliği bölücü söylemlerinin bir kısmını azaltabilse de Türkiye’nin dış politika yönelimi ve demokratik özgürlüklerin çürümesi konusundaki gerilimler anlamlı iyileşmelerin önündeki engeller olmaya devam edecektir. Batılı ortakların süregelen aksaklıkları yönetmesi gerekecektir.

Muhalefetin adayı kazanırsa, Batılı liderlerin büyük sonuçlarla yüzleşmesi gerekecektir. Ankara NATO ile ilişkilerini normalleştirmek için derhal harekete geçecektir. Ancak Kıbrıs ve Suriye konularında olduğu gibi mevcut görüş ayrılıklarından bazıları ortadan kalkmayacaktır. Olumlu tarafta, hukukun üstünlüğü yeniden tesis edilecek ve AB ile ilişkiler yumuşatılmasa da iyileştirilecektir.

Açık ara en önemli değişiklik güvenlik ve savunmayla ilgili olacaktır.

Eğer açıklandığı gibi, yeni Türk liderliği NATO içinde daha yapıcı bir rol oynamaya dönerken Rusya ile sağlam ekonomik ilişkiler sürdürürse, bunun stratejik sonuçları çok önemli olacaktır.

İlk olarak, Türkiye Rusya’nın bir dizi sektörde Batı yaptırımlarından kaçınmasını engellemek için çaba sarf edecektir. İkincisi, Ankara İsveç’in NATO üyeliğine karşı muhalefetini derhal sona erdirebilir. Üçüncüsü, ittifakın Estonya’dan Romanya’ya kadar uzanan doğu kanadındaki güvence operasyonlarına büyük ölçüde askeri katılım kararı alabilir. Dördüncüsü, Temmuz 2019’da Rusya tarafından teslim edilen S-400 füze bataryalarının Türkiye topraklarındaki varlığına son vermeyi düşünebilir. Beşinci olarak, bir önceki hamlenin bir sonucu olarak, Türkiye NATO uyumlu bir füze savunma mimarisi edinme ve/veya geliştirme konusunda görüşmelere başlayabilir. Bu, Türkiye’nin hava kuvvetleri savaş uçakları filosunun modernizasyonunu kolaylaştıracaktır.

Doğası gereği ABD, AB ve NATO’yu ilgilendiren bu tartışmaların Avrupa kıtasının güvenliği üzerinde somut bir etkisi olacaktır. Ayrıca Türkiye’nin siyasi algısını da kökten değiştirecektir. Buna karşılık, bu hamlelerin her biri Rusya tarafından karşılık görecek ve Rusya çeşitli yollarla Türkiye’ye baskı yapacaktır: gaz tedariği ve transit geçiş; sahibi olduğu ve işleteceği Akkuyu nükleer enerji santrali; turist akışı, tarımsal alımlar.

Suriye konusunda Türkiye’nin yeni liderliğinin iki net hedefi olacaktır: Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile uzlaşmak ve Suriyeli mültecileri vatanlarına geri döndürmek. Türkiye-Suriye normalleşmesinin ilk sonuçlarından biri, ABD ve müttefik güçlerinin Suriye ve çevresindeki varlığının tartışmalı hale gelmesiyle IŞİD karşıtı ittifakın işinin daha da zorlaşması olacaktır.

Aynı zamanda, normalleşme yolunda ilerlemek için Ankara, Şam ve Moskova’dan kuvvetlerini şu anda konuşlandıkları dört bölgeden (İdlib, Afrin, Cerablus ve Tel Abyad ile Rasulayn arasındaki bölge) çekmeleri için derhal baskı altına girecektir.

Buna ek olarak, Suriyeli mültecileri anavatanlarına geri döndürmeyi amaçlayan bir politika, böylesine büyük bir nüfus transferi için uluslararası kabul görmüş herhangi bir yasal çerçevenin bulunmaması sorununu gündeme getirecektir. Bu da AB’nin Türkiye ile yaptığı mülteci anlaşmasını etkileyecektir. Daha genel olarak Ankara, Esad’ın uluslararası meşruiyete geri dönmesini kabul eden Arap konsensüsüne katılarak Batı’nın Suriye Devlet Başkanı ile angajmana girmeme politikasından uzaklaşacaktır.

Özellikle AB ile bir diğer önemli anlaşmazlık konusu da Kıbrıs olacaktır. Türkiye’nin yeni liderliğinin mevcut iki devletli çözüm seçeneğini tercih edip etmeyeceğinden bağımsız olarak, Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüme ilişkin her türlü tartışma zorlu olmaya devam edecektir. Türkçe konuşan toplumun statüsü, su altı kaynaklarının kullanımı ve Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamasının sonuçları gibi konuların çözüme kavuşturulması çok zor olmaya devam edecektir.

Genel olarak, Kılıçdaroğlu’nun seçilmesiyle dış politikadaki görüş ayrılıkları ortadan kalkmayacaktır. Muhalefet koalisyonunun takma adı olan “Altılı Masa”nın dış politika uzmanları ile Batılı kurumlar arasındaki sınırlı görüş alışverişleri ışığında, önemli bir unsur şimdiden ortaya çıktı: Ankara ile Batı başkentleri arasında profesyonel ve saygın bir diyalog yeniden tesis edilecek. Bu Berlin, Brüksel, Londra, Paris ve Washington D.C. için büyük bir rahatlama olacaktır.

Güvenlik alanı dışında bir diğer önemli gelişme de Batı standartlarına daha yakın bir hukuk devleti yapısına kademeli olarak geri dönülmesi olacaktır: bir dizi siyasi tutuklu gecikmeksizin serbest bırakılacak; yargı, medya ve sivil topluma ilişkin reformlar başlatılacak ve parlamenter sisteme geri dönülecektir.

Genel olarak, böylesi bir erdemli döngü tamamlandığında büyük faydalar sağlayacaktır: Türkiye’nin vatandaşları ve işgücü rahatlama ve uzlaşma duygusu hissederken, yabancı iş ortakları da Türkiye’ye çok daha iyi bir gözle bakacaktır. Özellikle parasal alanda daha anlaşılır bir ekonomi politikasının uygulamaya konması, Batılı yatırımcıların güveninin artmasına büyük katkı sağlayacaktır. Özellikle AB ile siyasi diyalog yeniden başlatılacak ve tüm ilişkiler yeniden gözden geçirilecektir.

Yukarıdaki senaryo bir dizi engelle karşı karşıyadır: Mevcut liderliğin dayanıklılığı; muhalefet koalisyonu içindeki potansiyel ayrılıklar, yeni bir cumhurbaşkanı ile askıya alınmış bir parlamento arasında birlikte yaşama olasılığı; Rusya’nın öngörülebilir itirazları, Türkiye’nin siyasi yelpazesindeki Batı karşıtı veya Avrupa karşıtı duygular ve Avrupa başkentleri arasında Ankara’daki bir liderlik değişikliğiyle nasıl başa çıkılacağı konusunda oybirliği olmaması.

Bunlar, özellikle Avrupa’daki Batılı liderlerin böyle bir siyasi değişim varsayımına hazırlanmaları için zorlayıcı nedenlerdir.

 

Marc Pierini ve Francesco Siccardi
Orijinal Kaynak: 
Carnegie Europe, 13 Nisan 2023
Çeviri: Sophie Rachel White

Bu makalede yer alan fikirler yazar(lar)a aittir ve Politik Akademi’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

2007'den bu güne "Değiştirmek için anlamak, anlamak için Politik Akademi" sloganıyla "Dünya"nın haber ve analizini veriyoruz...

Devamını Oku
Reklam
Yorum Yapmak İçin Tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright © 2022 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır. İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.