Anarşizm kelime anlamı olarak yöneticisizlik – erksizlik anlamına gelmektedir. Eski Yunanca’da an (-sız) olumsuzluk eki ile archos’un (yönetici – erk sahibi) birleştirilmesinden türetilmiştir. Yani toplumsal erkin, tahakkümün ve her türlü yönetimin ve biçimlerinin berataraf edilmesini amaçlayan, bir düşünce biçimi olarak bir politik felsefi, bir toplumsal hareket ve yaşam biçimi olarak sosyal bir terimdir. Yani kısaca anarşizm bireylerin birbirleriyle eşitler olarak özgürce iş birliği içinde olabileceği bir toplum yaratmayı amaçlayan politik bir kuramdır. Böylece, anarşizm gerekli olmadıkları gibi, aynı zamanda da bireye ve onların bireyselliğine zararlı olan tüm hiyerarşik kontrol biçimlerine – ister devletin isterse kapitalistin olsun – karşı çıkar.
Bir anarşist olan L. Susan Brown’ın tanımıyla anarşi:
“Anarşizmin genel algılanışı şiddetli, Devlet-karşıtı bir hareket [olduğu] iken; anarşizm hükümetin gücüne [karşı] basit bir başkaldırının ötesinde, çok daha incelikli ve nüanslı [olan] bir gelenektir. Anarşistler iktidar ve hükmetmenin [ing. domination, tahakküm] toplum için gerekli olduğu fikrine karşı çıkarlar; ve bunun yerine daha iş birlikçi, hiyerarşi karşıtı toplumsal formları, politik ve ekonomik örgütleri savunurlar.“
Günümüzde anarşi ile status quo (statüko) karşıtlığı bir tutulmaktadır. Bu bir noktaya kadar anarşiyi temsil ediyor gibi görünse de bir bütün olarak anarşiyi temsil etmekten oldukça uzaktır. Çünkü anarşi ya da anarşistler sadece var olan tahakküm biçimlerine değil var olabilecek tüm tahakküm biçimlerine karşıdırlar.
Statüko karşıtlığının neden bir bütün olarak anarşiyi temsil edemeyeceğini bir örnekle anlatmak daha doğru olacak. Monarşinin yaygın yönetim biçimi olduğu dönemlerde statüko karşıtı olanlar cumhuriyetçiler ve demokratlar olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak demokratların ya da cumhuriyetçilerin anarşist olmaktan oldukça uzak oldukları aşikardır. Onlar var olan yönetim biçiminin (monarşinin) yerine daha iyi olduklarını düşündükleri bir başka yönetim biçimini savunmuş ve istemişlerdir. Bundan ötürüdür ki status quo karşıtlarının tam anlamıyla anarşist olduklarını söylemek mümkün değildir.
Tarihsel olarak anarşi ve anarşizm çeşitli yanlış anlamaların esiri olmuştur. Onu daha çok yoksayıcılık ve yıkıcılıkla özdeş görme eğilimi anarşizm tartışmalarının çerçevesini oluşturagelmiştir. Anarşizmin bir kaos ve yıkıcılık olarak görülmesi oldukça doğaldır. Çünkü bu mevcut tahakküm biçimlerinden çıkarı olan grubun ona (anarşiye) atfettiği bir anlamlandırmadır. Tahakküm biçimlerinin gerekli olduğunu insanlara ancak onun gereksiz olduğunu savunan bir düşünce biçimini kaos’u temsil ettiğini – yani pratikte işlevsiz kalacağını – iddia ederek savunmaktadırlar.
Bunun dışında anarşiyle ilgili en önemli tartışmalar onun insanları şiddete teşvik ettiği yönündedir. Oysa bir düşünce biçimi olan anarşizm, şiddeti ancak var olan tüm tahakküm biçimlerinin bertaraf edilmesinin bir aracı olarak görmüştür. Anarşist düşünürlere göre anarşist toplum kurulduktan sonra tahakküm biçimlerinin olmamasından ötürü şiddete de gerek kalmayacaktır. Unutulmamalıdır ki dünyada ki tüm devrimci düşünceler şiddeti kurulacak yeni düzene giden yolda gerekli olabilecek bir araç olarak görmüşlerdir. Cumhuriyetçi devrimciler Krallara ve onun ordularına güller atmamışlardır. Aynı şekilde Sosyalistler de kapitalistlere çiçekler atmamışlardır. İçinde bulunduğumuz düzen her ne olursa olsun – ister sosyalist ister demokrat yada cumhuriyetçi – şiddet eğilimi olduğu için anarşizmi ve anarşistleri suçlasa da onların kuruluşları da şiddet eğilimli olmuştur. Fransız ihtilalinde – ki dünyanın çehresini değiştiren insan haklarını savunan o büyük devrimde bile – binlerce kişi ölmüş fransa sokaklarında taş taş üstünde kalmamıştır. O fransız ihtilalini yapanlardan çok da yıkıcı değildir. Ayrıca yeni bir düzenin kurulması için eskinin yıkılması en büyük gerekliliklerden biridir. Dolayısıyla anarşizmi sadece bir şiddet eğilimi bir yıkıcılık olarak görmek yanlıştır.
Peki ama var olan tahakküm biçimleri yıkıldıktan sonra oluşacak olan toplumsal yapı ne olacaktır. Bu soruya Anarşist düşünürler bireyin özgürlüğünü ve rasyonel karar alabilme yetkelerini ön plana çıkartarak herhangi bir tahakküm altında kalmadan insanın kendisi ve içinde bulunduğu toplum adına en doğru kararı alacağını söyleyerek cevap verirler. Onlara göre tahakküm olmayan bu toplumsal yapıda hiyerarşi karşıtı iş birlikçi herkesin eşit olduğu toplumsal ve ekonomik formlar var olacaktır.
Ömer Ulus
Uludağ Üniversitesi