Sıtma, kellik ve medya…
Bu üç kavramın birbirleriyle ne alakası var diyebilirsiniz. Haklısınız, ilk bakışta aralarında bir bağ kurmak güç görünüyor. Oysa bu üç kavram yan yana geldiği zaman önemli bir gerçeği görmemize olanak sağlıyor.
Açıklayayım;
Sıtma ile başlayacak olursak, bu basit ve önlenebilir hastalık nedeniyle her yıl 800 bin insan hayatını kaybediyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sıtma nedeniyle ölenlerin büyük bölümü Afrika’daki çocuklar. Raporlarda her gün yaklaşık 2000 çocuğun hayatını kaybettiği yazıyor. Yani saat başı en az 83 çocuk hayata gözlerini yumuyor…
Araştırma, rapor ve istatistiklerin ortaya koyduğu gerçek şu: Çocuklar kolaylıkla önlenebilir bir hastalığa yenik düşüyor ve ölüyor. Ancak bu korkunç gerçek pek de umurumuzda değil. Öyle ki çevremize bakınca insanoğlunun kellik gibi daha “önemli” sorunları olduğunu görüyoruz.
Evet, yanlış okumadınız: Bugün kellik sorunu, sıtmadan ölen yüz binlerce çocuktan çok daha önemseniyor.
Hatta sıtma gibi önlenebilir hastalıklara son verecek bütçenin çok daha fazlasını kellikle mücadeleye ayırıyoruz. Uzmanlar kellikle mücadele için harcanan zaman ve paranın sıtma ile mücadeleye aktarılması durumunda sorunun ortadan kalkabileceğini ve yüz binlerce çocuğun kurtarılabileceğini söylüyor.
Peki, neden çocukların canlarını değil de kelliği bu kadar önemsiyoruz? Neden zaman ve paramızı çocukları kurtarmak için değil de kellikle mücadele için harcıyoruz?
İşte sözünü ettiğim üçüncü kavram, yani medya, bu soruya yanıt ararken karşımıza çıkıyor.
İnsanlar kellikle mücadele için bunca çaba harcıyorlar çünkü her sabah aynaya baktıklarında gördükleri ilk şey gün geçtikçe daha da azalan saçları oluyor. Her gün saçlarının daha fazla döküldüğünü gören insanoğlu buna acil ve ciddi bir çözüm aramaya başlıyor.
Sıtmayla mücadele içinse acil ve ciddi bir çözüm arayışımız yok. Çünkü dökülen saçlarımızın aksine dünyanın uzak bir köşesinde sıtmadan ölen yüz binlerce çocuğu her gün görme şansımız olmuyor. Belki onların var olduklarını biliyoruz ama neler yaşadıklarını, çektikleri sıkıntıları gazete veya televizyon karşısında da olsa yeteri kadar izleyemiyoruz.
Oysa medyanın görevlerinden bir tanesi de bu: insana ve insanların hikayelerine ayna tutmak. Belki insanlar aynada dökülen saçlarını gördükleri kadar ölen çocukları görselerdi çok daha iyi bir dünyada yaşıyor olabilirdik. Medya, kelliğin bugüne kadar hiç kimseye hayati bir tehlike oluşturmadığını, buna karşın sıtma nedeniyle yüz binlerce insanın öldüğünü yeteri kadar anlatabilseydi, bugün çocuklar ölmüyor olabilirdi.
Bu çerçeveden bakınca sıtma, kellik ve medya aslında birbirleriyle çok da alakasız kavramlar değil.
Hatta oldukça önemli ve üzerine düşünülmesi gereken üç önemli kavram: sıtma, kellik ve medya…
1 Yorum