Tarih 30 Mart 1913. Galatasaray ve Fenerbahçe Futbol takımlarının oyuncularından oluşan Türkiye Futbol Heyeti takımı, futbolu Türk topraklarına tanıtan İngilizlere karşı 2-0 galibiyet elde etmişlerdi. Bu mağlubiyeti kabullenemeyen İngilizler rövanş talep etti. 6 Nisan 1913 tarihinde bir kez daha iki takım karşı karşıya gelmiş ve bu maç 1-1 eşitlikle sona ermişti. ‘Futbolun beşiği’ İngiltere’nin temsilcilerine sahayı dar eden Türkler için artık futbol sevilen bir spor olmuş ve hızla yayılarak sokak aralarına girmiş bulundu….
Başka ülkeleri bilmem ama, Türkler, Türkiye’de yaşayanlar milli duyguları her zaman ön plana çıkmıştır. Galatasaray ve Fenerbahçe gibi iki önemli ve köklü spor kulübümüzün kuruluş amaçları vatana hizmet etmek ve Türk olmayan takımlar karşısında kazanmaktır. Mesela Galatasaray Spor Kulübü’nün kuruluş amacı “Türk olmayan takımları yenmektir”, Fenerbahçe Spor Kulübünün kuruluş tüzüğünde ise “vatan gençlerini, vatanın korunmasına ve askeri seferberliklere hazırlamaktır” ibaresi yer alır.
Küçük birkaç anekdot paylaşmanın ardından gelelim asıl konuya. Türkiye’de en sevilen spor branşı futbol olduğu halde, milli takımlar seviyesinde elle tutulabilir başarısı 2002 yılındaki Dünya Kupası 3.lüğü ve 2008 yılındaki Avrupa Kupası’nda yarı-final oynaması diyebiliriz. Tam 10 yıldır milli takımlar seviyesinde bir başarımız yok. Tamamen endüstri haline gelen futbolda son yıllarda gelen başarısızlıklar, milli takımda yer alan sporculara ödenen fahiş ücretler, sporcuların özel hayatları, antrenörlerin aldığı ücretler hep sahadaki futboldan daha fazla konuşulur oldu. Çok iyi hatırlıyorum ki milli maç olduğu gün annem gündüzden hazırlık yapar, o gün akşam yemeği biraz daha erken yenir, televizyonun başında ailecek maç izlenirdi. Milli takımımız gol attığında sevinç çığlıkları oluşur, geriye düştüğümüzde ise sürekli dualar edilirdi kazanmamız için.
Euro 2000’deki elde edilen çeyrek final, 2002 Dünya kupası üçüncülüğü, Euro 2008’de son dakika golleri ile gelen yarı final oyunculara “aldığınız her kuruş helal olsun” dedirtti. Şimdi ise durum çok farklı. 2008 Avrupa Kupası’nın hemen ardından zaten düşüşe geçen milli takım 2016’da yer almasıyla yeniden Türk futbol severlerin milli heyecanını geri getirse de geçen yıl takımın başına gelen Mircea Lucescu ile Türk futbol severlerin milli heyecanını iyice söndürmüş oldu.
Takım kazanınca kendinden, kaybedince futbolcudan, Türk futbol kulüplerinden bilen sözüm ona ‘Kurt’ hoca konuştukça milleti uzaklaştırmaya devam etti. Hele ki son ettiği sözler aynen şöyle “Türk Milli Takımı’nda daha önce oynayan, Tolga Ciğerci takımında sürekli oynuyordu, şu anda ortada yok. Ozan Tufan kendi takımında artık oynamıyor. Selçuk, Volkan Şen, Arda, Hakan Balta. Çok iyi oyuncular vardı ama kendi takımlarında oynamıyorlar artık”
Hakan Balta futbolu bıraktı, Volkan Şen bu sezon yaz transfer döneminde açıkta kaldı. Tolga Ciğerci, Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye transfer oldu ve şu anda sakat, Ozan Tufan, Fenerbahçe’de kötü futbolundan dolayı kadro dışı. Arda ve Burak zaten milli takıma uzak. Yani sürekli başarısızlığa bir kılıf uydurarak bahane üreten Lucescu beyefendi, Kendi takımlarında başarıyla mücadele eden ve kadroda kendine sürekli yer bulan yerli futbolculara değil de geçmişte futboluyla isim yapmış, magazinle gündemden düşmüş, hatta emekli olmuş futbolcuların oynamadığına sitem ediyor… Hal böyle olunca evde milli maç günü dizi izleniyor, kahvede taş dizmeye devam ediliyor. Bir çok futbol severin bile maçtan haberi olmuyor. Heyecan bitiyor. Milli takım oluyor Na Milli Takım… Türk futbolundan bihaber bir teknik adamın insanları Türkiye A Milli Futbol Takımı’ndan nasıl soğuttuğunu hep birlikte izliyoruz.
Milli heyecan yeniden geri gelir elbette. Bu ne kadar zamanda olur, insanlar yeniden ne zaman milli maç günlerine, günler öncesine hazırlanır bunu kestirmek zor . Fakat Lucescu hoca takımın başındayken olmayacağı aşikar.
Selçuk Salih Başhan
selcuksalihbashan@gmail.com