Politik Akademi’de “liberalizm” röportajlarına devam ediyoruz. Prof. Dr. Atilla Yayla’nın ardından şimdi de liberalizmin sahadaki savunucusu Liberal Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Cem Toker‘le liberalizm ve Türkiye üzerine konuştuk. Toker’den ufuk açıcı ve çarpıcı analizler geldi…
Cem Toker: “Liberalizm bir özgürlük felsefesidir…”
Politik Akademi: “Liberalizm” sizin için ne ifade ediyor? Öncelikle sizden kısa bir liberalizm tanımı alabilir miyiz?
Liberalizm, bireyin özgürlüğünün değerini temel alarak onu vurgulayan, devletin görevini de vatandaşın hak ve özgürlüklerini korumakla sınırlayan, herkesin seçtiği yaşam biçimini bir başkasınınkine zarar vermeden sürdürmesini garanti altına alan bir yönetim zihniyetidir. Öte yandan, insanların hak ve özgürlüklerine kast edenlere çok sert bir hukuki yaptırımı savunan, tekelleşmeye asla izin vermeyen, ülke yönetimini keyfiyetten çıkartıp kural ve kaidelere bağlayan bir sistemdir.
Cem Toker: Türkiye’de “liberalizm” ve “liberal” kavramları zihinlerde olumsuz imajlar oluşturuyor. Bunun sebebi ne?
Türkiye’de nesillerdir süregelen “devlet baba” ve “sırtını devlet babaya dayama” alışkanlığı, liberal düşüncenin gelişmesine engeldir. Liberalizmin getirdiği özgürlüğün bedeli olan sorumluluk olgusu da insanımızın işine gelmemektedir. Öte yandan, Özal döneminde bilhassa ekonomide bir kısım “liberal” sayılacak reformlar yapılmış olsa da, aynı dönemde liberalizmin diğer ilkeleri ihlal edildiğinden, ortaya çıkan olumsuz sonuçlar toplumda “liberalizm bu ise biz almayalım” algılamasına neden olmuştur. Bunun da en güzel örneği, AKP döneminde de sürdürülen, tekelleşmenin özelleştirilmesidir. Her iki dönemde de “özelleştirme” olumlu bir liberal uygulama iken, sektörlerin rekabete açılmadan tekel olarak özelleştirilmeleri vatandaşa beklenilen yararı getirmemiştir. Eskiden devlet tekeli olan kurumlarca, özelleştirmeden sonra ise özel sektör tekeli tarafından soyulan halk, haklı olarak, bu hukuksuz yağmalama kapitalizmini “liberalizm” olarak algılamıştır.
Liberal düşünceyi “özgürlük”ten bağımsız tanımlamak pek mümkün görünmüyor. Peki, siz Türkiye’de insanların özgür olduklarını düşünüyor musunuz?
Liberalizm zaten bir özgürlük felsefesidir. Bitkilerin gelişmesi için nasıl toprak, su ve güneş gerekli ise, insanlığın gelişmesi için de özgürlük şarttır. Toplumlarına özgürlüğü vermiş her ülkenin ekonomisi gelişmiş, refaha ermiştir. Türkiye’de insanlar elbette özgür değildir. İşin daha da kötüsü Türk insanının büyük bir kısmı bunun farkında değildir. Halkımız, ifade ve inanç gibi temel özgürlüklerin dışında, liberal demokrasinin mutlak şartları olan mülkiyet, sözleşme, bilgiye erişim, bilgiyi yayma, seçme ve seçilme gibi hak ve özgürlüklerinden habersizdir. Temel hak ve özgürlükler alanında Freedom House kuruluşu Türkiye’yi yıllardır Afrika diktatörlükleri ile beraber “yarı özgür” kategorisinde tutmaktadır.
Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarının ilk yıllarında liberaller tarafından ilgi ve beğeniyle takip ediliyordu. Ancak geride kalan 10 yılın ardından artık liberaller de AKP’yi sert şekilde eleştirmeye başladı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Ben ve başkanlığını yaptığım partim, daha ilk günden beri, 3 Kasım 2002 tarihinden itibaren asla AKP’nin politikalarına güvenmedik ve AKP’ye kredi vermedik. Kendisine muhafazakar diyen din merkezli bir partinin, liberal değerler ile barışık olabileceğine asla inanmadık. Nitekim zaman içinde kendisine liberal diyen fikir liderleri de AKP’nin totaliter ve otoriter, yaşam tarzı dayatan yasakçı politikalarını görüp yavaş yavaş AKP ile aralarına mesafe koymaya başladılar ama zaten artık AKP’nin de onların desteğine ihtiyaçları kalmamıştı.
Sizin için Mustafa Kemal Atatürk ne ifade ediyor? Kimi liberallerin Mustafa Kemal Atatürk’ü sert bir şekilde eleştirmesini neye bağlıyorsunuz?
Benim için Atatürk ilim, bilim yolundan taviz vermeden ülke olarak ileri medeniyet düzeyini hedeflemeyi ifade ediyor. Mustafa Kemal’in bir ideolojisi olduğuna değil, yukarıda belirttiğim bir hedefi olduğuna inanıyorum. Atatürk’ü eleştiren ve kendilerine liberal sıfatı yakıştıranların ise daha çok AKP’nin din odaklı politikalarına destek olan bazı gazeteci ve akademisyenler olduğunu görüyoruz. Bugün bile toplumda Cumhuriyetin kuruluşunu ve hilafetin kaldırılmasını içine sindiremeyen insanlar var. Bunların Atatürk ile barışık olmamaları maalesef acı bir gerçektir. Öte yandan, şunun da altını çizmek isterim. Atatürk’ü eleştirmek ile Mustafa Kemal’e olan saygı ve sevgiyi alıp “Kemalizm” adı altında siyasi sömürü aracı yapmayı eleştirmek ayrı şeylerdir.
Cem Toker: “Türkiye’nin sorunu kapitalist olamamak!..”
Özellikle sol kesimler Türkiye’deki sorunların sebebi olarak liberalizmi, kapitalizmi görüyor. Sizce Türkiye’nin sorunu kapitalist olmak mı?
Türkiye’nin hala tam anlamı ile kapitalist bir ülke olduğuna inanmıyorum. Evet, sol görüşlülerin fakirlik için kapitalizmi suçladıklarını biliyorum ama bence tüm zenginliğin nedeni kapitalizmdir. Dünya kurulduğunda sadece taş ve toprak var iken, bugün kullandığımız kalemden, bilgisayara, oturduğumuz sandalyeden seyahat ettiğimiz trene, uçağa kadar her şeyi kapitalizme borçluyuz. Zira özgür insan hayal eder, yaratır, birileri alır onu kullanıma uyarlar, tasarımını yapar, birileri risk alır para yatırır, üretir, pazarlar. Bu esnada görünmeyen el devreye girer, kar edeyim kazanayım derken, çevresine iş sahaları açar, para kazandırır. Bence kapitalizm insan doğasına en uygun ve tek sistemdir. ortadan kaldırmak imkansızdır.
Ben Türkiye’nin kapitalist bir ülke olduğunu düşünmüyorum. Belki de sorunumuz kapitalist olmak değil, olamamakır. Bu noktda ne dersiniz?
Kesinlikle katılıyorum. Türkiye’de emeğe talebi arttırıp, emeğin değerini yükseltecek özel yatırım ve işyeri sayısı yeterli değildir. Yerli sermaye bile yüksek vergi ve bürokrasiden parasını yurt dışına taşımakta, Mısır, Kazakistan, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerdeyatırım yapıp iş sahaları açmaktadır. Fakirliğimizin nedeni de budur. Yatırımın azlığının nedeni ise yüksek vergiler, ağır bürokrasi ve istihdam üzerindeki yüklerdir. Para Türkiye’ye kalıcı yatırıma gelmemektedir. Ülkeyi yönetenlerin, kağıt mendil satandan, otomobil fabrikası açacak yatırımcıya kadar tüm girişimciye dost olmaları şarttır. Toplumları halktan vergi alıp yatırıma dönüştüren devlet zihniyeti değil, hür teşebbüs yatırımı kalkındırır, zengnleştirir.
Liberal Demokrat Parti girdiği ilk seçimler öncesinde büyük bir heyecan yaratmıştı ancak sonuç pek de umulduğu gibi olmadı. O günden bu yana da parti istenilen oy oranına ulaşamadı. Sizce bunun nedeni ne? Parti lideri olarak bunu değiştirmek için ne yapıyorsunuz?
Sadece AKP ve CHP’nin barajı geçtiği 2002 seçimlerinden sonra baraj altı partileri yok olana kadar küçültme politikaları başlamıştır. Basında sadece baraj geçen partilerin yer alması, hazine yardımı verilmemesi, toplumda korku ve baskı sonucu yerleşen “aman beni siyasete karıştırma” zihniyeti, siyasi partiler yasasının getirdiği bürokrasi ve diğer zorluklar Meclis dışındaki partilere yaşam alanı bırakmamaktadır. Bu yıllarda, Meclis dışındaki partiler için bırakın büyümeyi, siyasette kalmak başarıdır.
Liberal Demokrat Parti’nin diğer partilere üstündeki avantajı, savunduğu ilkelerin bilhassa Batı demokrasilerinde kabul görmüş değerler olmasıdır. Almanya, İngiltere, Hollanda, Kanada gibi demokrasilerde ana akım muhafazakarlar ve sosyal demokratlardan sonra gelen siyasi denge unsuru liberallerdir. LDP çalışmalarına bu çerçevede devam edip önümüzdeki yıllarda, şahıs partilerinin önüne geçerek Türk siyasetinde denge unsuru olabileceği bir noktaya gelebilecektir.
Peki, önümüzdeki seçimlerde iktidar olsanız, ilk icraatınız ne olurdu? Sizce Türkiye’nin en hayati sorunu ne?
Ekonomik ve Güneydoğu sorunu da dahil, siyasi tüm sorunlarımızın başında bireysel özgürlükler sorunu gelmektedir. Diğer sorularda da yanıtladığım gibi topluma, özgürlüğün bedelinin sorumlu vatandaşlık olduğunu uygulamalı anlatarak özgürlük alanlarını genişletmek ve bireyi ön plana çıkartacak, devletin yetki ve sorumluluklarını sınırlayacak politikalarımız öncelikli olacaktır.
Şunu da vurgulamalıyım. Mevcut konumumuzdan iktidara gelmemiz uzun bir maraton olacaktır. O nedenle ilk hedefimiz Meclis’de temsil edilmek ve milletimize liberalizmin ne olduğunu yasamada, kanunlar yapılrken göstermek olacaktır.
Post-Modernitenin ortaya çıkmasıyla Dünyada liberalizmin ve dolayısıyla liberal demokrasinin meşruiyeti de tartışılmaya başlandı. Liberalizm’in günümüzde karşılaştığımız birçok sorunu açıklamada yetersiz kaldığı idaia ediliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu soruda somut örnekler olsaydı yanıtlamak daha kolay olurdu.
Ben bugün dünyada liberal demokrasinin değil, devletçi zihniyetin ortaya çıkarttığı büyük sorunlar biliyorum. Liberalizmin ekonomik özgürlük öncesi şart olan siyasi özgürlükler kısmına bakacak olursak sorunlar değil çözümler görürüz. Başlı başına adeta liberal bir manifesto olan Kopenhag Kriterleri’nin AB’ye ve bilhassa 20 sene öncesinin baskı rejimi ülkelerine getirdiği refah ve huzur ortadadır.
AB ve ABD’nin yaşadığı ekonomik krizler ise liberal politikaların değil, devletin tekeli altına aldığı karşılıksız para basma politikalarının, sorumsuzca kredi veren bankalar ile sorumsuzca borçlananların ortaya çıkardığı krizlerdir. İşler iyi giderken “aman devlet karışmasın” deyip, işler sıkışınca “aman bizi devlet kurtarsın” deyip, sonra liberal politikaları suçlamak tutarlılık değildir.
Handan Beyaz
09/03/2014 at 19:54
Siz nereden biliyorsunuz insan doğasına en uygun sistemin kapitalizm olduğunu? Kendi doğrularınızı kendinize saklayın beyefendi.
Mustafa Buğra Yalçın
09/01/2020 at 18:50
Herkes kendi doğrusunu söylemekte özgürdür.Benden sana tavsiye sen de kendi doğrularını kendine saklama ;D
Pingback: Türkiye’de Liberalizm ve Liberalizm Eleştirisi Arşivi – Serdargunes' Blog