Irak'ta Mezhep Çatışması: Yeni Cihad Çağrısı Mı?
Connect with us

Makale Analiz

Irak’ta Mezhep Çatışması: Yeni Cihad Çağrısı Mı?

Yayınlandı

on

Anbar’da 2012 Aralık ayında yeniden başlayan gösteriler kısa sürede içerisinde diğer Sünni Arap bölgelerindeki destek mitingleri ile tüm Irak’a yayılmıştı. 25 Ocak 2013 Cuma günü Anbar, Musul, Kerkük, Selahaddin ve Bağdat’da düzenlenen ve olaysız sona eren gösterilerde “halkın meşru taleplerinin” karşılanması gündeme getirilmişti. Ancak, aynı gün Felluce’de (Anbar’a bağlı) düzenlenen gösterilere güvenlik güçlerinin müdahale etmesi sonucu en 6 gösterici yaşamanı yitirmiş ve 60’a yakın gösterici de yararlanmıştır. Olaylardan bir gün sonra Jelluce’de bu kez doğrudan güvenlik güçlerini hedef alan saldırılar düzenlenmiş ve en az 3 güvenlik görevlisi yaşamını yitirirken 3 tanesi de kaçırılmıştır.[1] Çatışmaların yaşanmasının hemen ardından başta Sünni Araplar tarafından oluşturan Halk Komitesi olmak üzere Anbar bölgesindeki Sünni aşiret liderleri ve parti temsilcileri yaptıkları açıklamalarda olaylara karışan güvenlik görevlilerinin derhal tutuklanmalarını talep etmiş; aksi durumda güvenlik güçlerine yönelik geniş kapsamlı saldırılar düzenleyecekleri tehdidinde bulunmuşlardı. Anbar’daki Sahwa milislerinin önemli liderlerinden bir olan Şeyh Ahmed Abu Risha Jelluce’de meydanında düzenlenen gösteride Anbarlı aşiret liderlerinin Maliki hükümetine bir haftalık süre verdiğini, söz konusu süre içerisinde yönetiminin gerekli adımları atmaması durumunda ise güvenlik güçlerine karşı Anbar Vilayetinde cihat ilan edeceklerini açıklamıştı.[2] Şeyh Risha aynı zamanda yargılamaların da Bağdat yerine Anbar’da yapılması gerektiğini ifade etmişti.

Şii ve Sünnilerin Olaylara Bakışı: Varlık Sorunu

Anbarlı siyasetçi Irak Maliye Bakanı Rafi el-İsavi’nin 9 korumasının 20 Aralık 2012’de terörle mücadele kapsamında tutuklanması Irak’ta Sünni-Şii gerginliğinin bir kez daha gündeme gelmesine yol açmıştı. Tutuklamaları protesto eden gösterilerin düzenlenmesinin ardından hükümetin içinde yer alan Şii Partilerin bir kısmı da göstericilerle diyalog kapısının açık tutulması gerektiğini dile getirmişlerdi. Ancak, Anbar’da barışçıl başlayan gösteriler, 5 Ocak 2013’de yasaklı Baas Partisi lideri ve Saddam döneminde Devrim Komuta Konseyi Başkan Yardımcılığı görevini yürüten İbrahim el Duri’nin doğrudan isyana destek veren açıklamalarıyla farklı bir tartışmanın başlamasına yol açmıştır. Hükümet kanadı içinde yer alan Şii temsilciler eski Baascı unsurların gösterileri yönlendirme girişimlerinin Irak’ta yeni bir çatışma sürecinin başlamasına yol açabileceği riski üzerinde dururken, Sünni Araplar ise Maliki yönetiminin kendilerine karşı ayrımcılık yaptığını vurgulamaya başlamışlardı. Nitekim, Tarık El Haşimi olayının ardından doğrudan Rafi el İsavi’yi hedef alan girişimin arkasında da ayrımcılık politikasının yattığı öne sürülmektedir. Anbar’da başlayan gösterilerin kısa sürede Musul, Selahaddin, Diyala ve Felluce gibi Sünni Arapların yoğun yaşadığı bölgelere yayılmasıyla birlikte taleplerde de bir değişim yaşandı. Protesto gösterileri sırasında “halk rejimi devirmek istiyor” yönünde sloganların atılması, Özgür Suriye Ordusu bayraklarının taşınması ve doğrudan İran’ın Irak’ı kontrol ettiğinin eleştirel bir şekilde belirtilmesi gerginliğin bir çatışmaya dönüşebileceğine işaret etmektedir. Göstericiler, ilk başlarda İran’ın denetimine girdiğini öne sürdükleri Başbakan Maliki’nin istifasını, haksız yere tutuklandıklarını öne sürdükleri binlerce siyasi tutuklunun serbest bırakılmasını ve bu çerçevede genel affın ilan edilmesini, son olarak da Baas Partisi üzerindeki tüm yasakların kaldırılmasını ve Baas üyelerinin siyasal alandaki faaliyetlerine izin verilmesini talep etmektedirler.

Sünni Arap protestolarının yayılmasına paralel olarak krizin derinleşmeye başladığı gözlemlenmektedir. Sünni Araplar temelde Şii iktidarın Sünnilere karşı ayrımcılık uyguladığı yönünde bir algıya olması krizin daha da artmasına yol açmaktadır.

Diğer yandan Şiiler açısından değerlendirildiğinde ise Sünni Arap bölgelerinde yaşanan gösteri ve eylemlerin arkasında El Kaide ve bölge ülkeleri olduğu yönünde bir algı bulunmaktadır. Hukuk Devleti Koalisyonu üyesi Parlamenter Saad al-Mutalabi yaptığı bir açıklamada Anbar’ın el Kaide örgütünün yönetimi altına girdiği ileri sürülmüştü.[3] Mutalabi, “göstericilerin talepleri sürekli değişiklik göstermektedir. İlk taleplerin hükümet tarafından karşılanmasına karşın şimdi de yeni taleplerde bulunmaktadırlar. Göstericiler temel amacı en sonunda Şiileri hükümetten düşürmek ve tüm politik süreci ortadan kaldırmaktır” ifadelerini kullanmıştı.[4] Nitekim, Maliki yönetimi göstericilerin talepleri arasında yer alan kadın mahkumların durumu konusunda adım atmış ve bu çerçevede tutuklu bulunan 11 kadın mahkumun farklı şehirlere gönderilmesini onay vermişti.

Öte yandan Suriye’de yaşanan iç savaşın Irak’taki gösterilerden bağımsız olmadığını da Şii aktörler tarafından belirtilmektedir. Rejimin Sünni Araplara karşı siyasi, ekonomik ve güvenlik alanında ayrımcılık yaptığı, İran etkisi ve Şii yönetim gibi eleştirilerin temelinde silahlı bir direniş başlatma hedefinin olduğu ileri sürülmektedir. Dolayısıyla bugün Suriye’de savaşan Sünni Arapların Irak’ta yeni bir cephe açmasının an meselesi olduğu yönünde Şiilerde bir beklenti bulunmaktadır. Bazı bölge ülkelerinin de bu planın içerisinde yer aldığını yüksek sesle gündeme taşıdıkları görülmektedir. Özellikle Maliki’nin liderliğini yaptığı koalisyon içerisindeki bazı milletvekillerinin Ocak 2013’de İstanbul’da düzenlendiğini ileri sürdükleri bir toplantıda Irak’ın mezhepsel temelde parçalanmasının gündeme getirildiği ileri sürmeleri dikkat çekmektedir.[5]

Sonuç olarak Irak’ta 20 Aralık 2012’de başlayan ve 2013’de silahlı çatışmaların yaşanmasına yol açan sürecin kanlı bir mezhep çatışmasına, iç savaşa doğru yönelmesi olasıdır. Ancak, Irak’ta mezhep temelli bir iç savaşın oldukça yıkıcı ve tüm bölgeyi etkileme potansiyeli taşıyacağını öngörmek gerekir. Suriye’nin ardından Irak’ın da mezhep temelli bir iç savaşa doğru sürüklenmesinin bölge halkları arasındaki barışa da büyük bir darbe vuracağı açıktır.

Doç. Dr. Veysel Ayhan, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyeliği yapmakta. Aynı zamanda Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi'nin başkanlığını üstlenmekte.

Devamını Oku
Reklam
Yorum Yapmak İçin Tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright © 2022 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır. İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.