Günümüzde Dünya üzerinde iki yüze yakın devlet mevcut. Her bir devletin kendince ekonomik, kültürel ya da siyasal durumu farklılık göstermekte. Kimi devletler gelişmiş olanın yarattığı refahı vatandaşlarına fazlasıyla sunabilirken, çok daha fazlası azgelişmişliğin kıskacında vatandaşlarının karnını doyurmakta bile zorluk çekiyor.
İnsan, devletlerin birbirinden çok farklı gelişmişlik düzeyleri karşısında, ister istemez şu soruyu soruyor: Nasıl oluyor da kimi devletler böylesine gelişme gösterirken diğerleri sadece yerinde sayıyor?
Uluslararsı ilişkiler alanında kısa bir araştırma yapılırsa görülecektir ki bu soruya verilmiş birçok cevap mevcut. Bu soruya verilen cevaplardan birisi olan Montesquieu’nun İklim Teorisi‘ni farklı bir makalemde açıklamış idim. Bugün de Yoksulluk Kısırdöngüsü üzerine birşeyler yazmak istiyorum.
Prof. J. David Singer ve Prof. Ragnar Nurkse tarafından ortaya konulan Yoksulluk Kısır Döngüsü Teorisine göre “yoksul ülkeler yoksul oldukları için yoksuldurlar.” Yani, düşük gelir elde eden bir ülke, düşük tasarruf yapabilecek ve haliyle yatırımlarının oranı da düşük olacaktır. Devletin tüm çabalarına rağmen eldeki bu düşük yatırım ile yine düşük bir gelir elde edilecek ve söz konusu kısırdöngü tamamlanmış olacaktır.
Teoriye göre azgelişmiş bir ülkenin bu kısır döngüden kurtulup gelişmeye başlaması pek de mümkün görülmemektedir.
Şüphesiz Yoksulluk Kısır Döngüsü, azgelişmiş ülkeleri anlamak yolunda önemli bir kılavuzdur fakat tek başına yeteri kadar açıklayıcı değildir. Prof. İbrahim Canbolat, Gelişmekte Olan Ülkeler adlı çalışmasında söz konusu teoriye ilişkin şu çekincelerini paylaşmaktadır: “Gelişmiş endüstri ülkelerinin varlığı, bu kuramın çürütülmesi için yeterli bir neden sayılabilir. Çünkü bir zamanlar o ülkelerde de söz konusu kıtlık mutlaka oluşmuştur. Ama onlar bunu aşmışlardır. Nasıl? Önce kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek ve böylece dış kaynakları da kullanarak söz konusu dinamiği sağlamışlardır.“
Demek ki, yoksulluk kısır döngüsü güçlü olmasına rağmen değiştirilemez bir kısır döngü değildir. Avrupa, bu kısır döngüyü değiştirmeyi başarabilmiştir. Fakat bu süreçte Avrupa’nın avantajı dış kaynaklara ulaşabilme ve bunları dilediği gibi kullanabilme şansı olmuştur. Açıktır ki Avrupa’nın kullandığı dış kaynak Amerika’da ya da Afrika’da sömürdüğü topraklardır! Şüphesiz günümüz azgelişmiş ülkelerinin sömürgecilik vaıstasıyla dış kaynak edinmeleri mümkün değildir. O halde, yoksulluk kısır döngüsünü değiştirmek nasıl mümkün olacaktır? Her şeyden önce işte bu sorunun cevabını aramamız gerekmektedir.
Not: Bu maddenin oluşturulmasında Prof. Dr. İbrahim Canbolat’ın “Gelişmekte Olan Ülkeler ve Dış Politika” adlı kitabından yararlanılmıştır.
ibrahim
31/10/2010 at 23:24
evet şu an çok uluslu şirketleriyle az gelişmiş ülkelerin ekonomisini ahtapot gibi sarmış avrupa ülkeleri fakir ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarında ellerini eteklerini çekmeye karar verirlerse aza kanaat edip tamahkar olmazlarsa dünya her ülkenin karnını doyurmaya yeter. ama bir yanda çeşmelerden su dolduran insanlar varken duvarın diğer yanında insanlar küvetlerde yıkanıyorsa o zaman bu zulüm bu kısır döngü kıyamete kadar devam eder.
kusuruma bakmayın okan bey benim ağızımdan bilimsel laflar akedemik ifadeler çıkmaz. ama sizin burda yer verdiğiniz prof lar acaba hiç zenginlerinin sayılı olduğu toplumlarda karın tokluğuna kıyafetsiz çalışan insanları görmüş mü? bunun adı ekonomi felan değil bunun adı aç gözlülüktür.
saygısızlığımı bağışlayın.
Pingback: Azgelişmişlik ve Düalizm Teorisi
Pingback: Uluslararası İlişkilerde Azgelişmişlik