Son günlerde Suriye’den Türkiye’ye artan sayıda mülteci gelmesi tampon bölge tartışmalarının yeniden gündeme gelmesine yol açmıştır. Bir yandan tampon bölge tartışmaları yapılırken diğer yandan da Hatay’daki mülteciler sesiz sedasız bir şekilde Hatay’daki mülteci kamplarından tahliye edilerek Kilis’te oluşturulan konteynır kente yerleştirilmektedirler. Hatay’daki mültecilerin Kilis’e götürülmesinin temel gerekçeleri henüz açıklığa kavuşmamış olmakla birlikte üst rütbeli askerlerin Hatay’da tampon bölge için fizibilite çalışmalarına başlaması Tampon bölge planının karar vericiler tarafından tartışmaya açıldığını göstermektedir.
Tampon Bölge Ve Riskler
Türkiye’den yüksek rütbeli askerlerin son günlerde Hatay’ı ziyaret etmesi, bazı iddialara göre yaklaşık 500 askeri personelin Tampon bölgeyle ilgili olarak Hatay’da arazi ve diğer koşulları araştırmaya başlamaları Başbakan Erdoğan’ın tampon bölge veya güvenli bölge dahil tüm opsiyonların masada olduğu yönündeki açıklamaları ve 1 Nisan’da İstanbul’da gerçekleştirilmesi öngörülen Suriye’nin Dostları Grubu’nun ikinci toplantısında somut kararların alınacağının ifade ediliyor olması, (1) Türkiye-Suriye ilişkilerinde gerginlikten sıcak çatışmaya doğu yeni bir sürecin başlamak üzere olduğunun işaretlerini vermektedir.
Bu çerçevede Türkiye ve uluslararası kamuoyunda Suriye’ye yönelik 3 ayrı tartışmanın yapıldığı gözlemlenmektedir. Bunlardan birincisi Tampon bölge tartışmasıdır. Türkiye veya Lübnan topraklarından Suriye içerisine askeri ve sivil bir tampon bölge oluşturulması gündemdeki yerini korumaktadır. İkincisi ise insani yardım koridoru kurulmasıdır. Özellikle çatışmaların Humus ve Hama’da yoğunlaştığı dönemlerde gündeme getirilen plan, muhaliflerin askeri olarak güçlü olduğu ve denetim kurmayı başardığı bir bölgeye dışarıdan askeri ve insani yardımların ulaştırılmasını hedeflemektedir. Bunun için de Akdeniz üzerinden bir insani yardım koridorunun oluşturulması da zaman zaman uluslararası basında yer bulmaktadır. Üçüncü plan ise daha geniş bir bölgede muhaliflere güvenli bir bölge oluşturulmasını içermektedir. Son günlerde İdlip’te yaşanan çatışmalar güvenli bölge planlarının İdlip merkezli olarak öngörüldüğüne işaret etmektedir. Ancak halı hazırda muhalifler açısında Libya’daki Bingazi örneğinde olduğu gibi güvenli bir bölge oluşturulmasına yol açacak askeri kapasitenin oluşmadığı düşünülmektedir.
Nitekim Annan Misyonu’na bakıldığından insani yardımın öncelikli hedef olarak gösterildiği dikkat çekmektedir. Rusya ve Çin’in de destek verdiği insani yardım misyonunun amacı çatışan gruplar arasında kısa süreli ateşkes sağlamak ve dış yardımcı profesyonel ekipler tarafından yürütülmesine zemin hazırlamaktır. Ancak son iki gündür süren çatışmalar Annan Misyonunun başarısını tartışmalı hale getirmektedir. Dolayısıyla Annan misyonunun başarısızlığa uğraması durumunda insani yardımının dışarıdan hayata geçirilmesi talepleri gündeme gelebilir. Böyle bir durumda da tampon bölge, güvenli bölge veya insani yardım koridoru yeniden tartışmaya açılacaktır.
Bu bağlamda Türkiye’nin sıklıkla gündeme taşıdığı “tüm olasılıklar masadadır” kavramını Tampon bölge üzerinden tartışacak olursak Tampon bölgeye ihtiyaç olup olmadığını açık bir şekilde ortaya koymamız gerekir. Salt insani nedenlerle ve mültecilerin Suriye içerisinde karşılanması amacıyla Tampon bölge oluşturulacaksa, oluşturulacak bölgenin askeri unsurlarca mutlaka desteklenmesi gerekecektir. Bunun anlamı açık bir şekilde Suriye ile Türkiye arasında bir savaşın yaşanması durumudur. Eğer karar alıcılar, Suriye ile mültecilere güvenli bir bölge oluşturmak için savaşmayı göze almışsa, bunun sonuçlarını da iyi öngörmek gerekir. Çünkü savaş yalnızca Suriye ile sınırlı kalmayabileceği gibi Suriye’de rejimi destekleyen toplumsal gruplar da Türkiye ile askeri bir çatışmaya yönelebilir. Daha açık bir deyişle Hatay’dan Lübnan’a kadar olan bölgede yaşayan Nusayri gruplar da Türkiye karşı kendi topraklarını korumak adına bir çatışma başlatabilir. O zaman Türkiye’nin yalnızca Suriye askeri ile değil aynı zamanda Suriyeli sivil unsurlarla da savaşması gerekebilir. Diğer yandan şayet Tampon bölge Kilis üzerinden açılacakça o zamanda Suriyeli Kürtlerin yaşadığı bölgede askeri bir direnişe hazırlıklı olmak gerekir. Çünkü son günlerde Mültecilerin Kilis’teki konteynır kente nakledilmesi ile birlikte Tampon bölgenin Kilis’in karşısındaki Suriye topraklarında açılması düşünülüyor olabilinir. Afrin ve köylerini kapsayan bu bölgede yaşayan Kürt azınlığın tampon bölgeye karşı çıkması durumunda Suriye içerisinde bir çatışma durumu yaşanabilir.
Dolayısıyla her iki bölgede de Suriyeli sivil veya askeri unsurlarla çatışmaya girilmesi Suriye’deki krizi derinden etkileyecek sonuçlara yol açacaktır. Diğer yandan bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin Suriye ile askeri bir çatışmaya girmesi durumunda NATO’nun diğer üyelerinin tepkisi henüz netleşmiş değildir. Obama ve Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe’nin açıklamaları dikkate alındığında söz konusu güçlerin Suriye’ye askeri bir müdahaleyi desteklemedikleri görülmektedir. Eğer NATO destek vermez ise o zaman Türkiye’nin tek başına bir Suriye savaşı yürütmesi gündeme gelecektir. Askeri kapasite olarak Suriye Ordusu’ndan üstün bir konumda olmasına karşın sivil unsurlarında savaşa katılması durumunda Türkiye’nin savaştaki durumu tartışmalı hale gelebilir.
Diğer yandan Suriyeli sivillerin yaşanan çatışmalarda yaşamını yitirmesi durumunda uluslararası toplumun Türkiye’nin tek taraflı tampon bölge oluşturma politikasına vereceği destek de sorgulanmaya başlanacaktır. Artan sivil ölümler beraberinde ciddi eleştirilerin gelmesine de yol açabilir. Tüm bu olasılıkları göz önünde bulundurmak gerekecektir.
Toparlayacak olursak Tampon bölge denen olgu bir başka ülkenin toprağında güvenli bir alan yaratmak ise, Suriye bağlamında bunun mutlak suretle askeri unsurlar tarafından desteklenmesi gerekecektir. Askeri unsurların olaya müdahil olması ise ordular arasında bir savaşın yaşanmasına yol açabilir. Sivil unsurların da savaşa katılması durumunda Türkiye ve Suriye kısa sürede kendilerini topyekûn bir savaşın içinde görebilir. Türkiye kamuoyunun böyle bir savaşa destek verip vermeyeceği konusunda ise halı hazırda elimizde bir kamuoyu yoklamasının olmadığına dikkat çekmek yeterli olacaktır.
Doç. Dr. Veysel Ayhan
ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Abant İzzet Baysal Üniversitesi
(1) Thomas Seibert, “Turkey readies Syrian buffer zone plan”, The National, Mar 22, 2012, http://www.thenational.ae/news/world/middle-east/turkey-readies-syrian-buffer-zone-plan