Uzun zamandır “yeni medya” üzerine yazılar yayınlamaktayım. Bugün ise eskisiyle yenisiyle tüm medyayı ilgilendiren bir konuda yazmak istiyorum.
Türkiye’de pek dikkat edilmiyor olsa da demokrasi ile medya birbiri ile oldukça içli dışlı iki kavram. Özgür bir medyanın olmadığı bir ülkede demokratik bir sistemden söz etmek mümkün değil.
Son günlerde okumakta olduğum Gazeteciliğin Esasları adlı, Bill Kovach ve Tom Rosensiel imzalı kitabın “Gazetecilik Ne İçindir?” başlığını taşıyan ilk bölümde yer alan şu satırlar, düşüncelerime adeta tercüman oluyorlar:
Gazetecilik, toplum oluşturmak içindir. Gazetecilik, vatandaşlık kavramının ortak payda olması içindir. Gazetecilik, demokrasi içindir. Serbest bilgi akışı ile iyice güçlenen milyonlarca insan, kendilerine yeni hükümetler seçip, ülkelerindeki siyasi, toplumsal ve iktisadi yaşamın daha iyi sürmesi için yeni kurallar oluşturma işine doğrudan dahil olmuşlardır.
Bu tanım üzerinde fazlaca düşünmek gerekiyor. Türkiye’de gazetecilik bu tanıma ne kadar uygun? Türkiye’de yapılan gazeteciliğin demokrasi için olduğunu söylemek ne kadar da güç. Bizim gazetecilerimiz ve gazetelerimiz bırakın demokrasi için var olmayı, birbirleriyle ‘o’cu ya da ‘bu’cu oldukları için savaş halindeler. Ya da ‘o’nun ya da ‘bu’nun adamı oldukları için!
Amerika Birleşik Devletleri‘nde yapılan kamuoyu araştırmalarında toplam nüfusun %45’i basının demokrasiyi koruduğunu düşündüğünü belirtmiş. Bu azımsanacak bir oran değil ve bence çok önemli. Amerika Birleşik Devletleri halkının %45’i basın ve demokrasi arasında bir bağ olduğunu ve bu bağın demokrasiyi koruduğunu algılayabilmişken, bizim en ünlü gazetecilerimizin bile basın ile demokrasi arasındaki bağı kuramamış olması ne acı!
Bizim demokrasimizin eksiklerinden bir tanesi de işte tam olarak bu: yani gazetecilik!