Amerika Birleşik Devletleri’nin finans merkezi Wall Street’te başlayan ve kısa sürede dünyanın dört bir yanına yayılarak küresel bir eylem halini alan ‘işgal’ büyüyerek devam ediyor. Oysa bundan yaklaşık 2 ay öncesinde New York’taki Zuccotti Parkta 11 üniversite öğrencisinin çadır kurmasıyla başlayan hareketin küresel bir boyut kazanacığına kimse ihtimal dahi vermiyordu. Ancak bugün herkes ‘işgalciler’in gelecek günlerde alacakları ya da alamayacakları sonuçlar ve dünyayı değiştirip değiştiremeyecekleri üzerine kafa yormaya başladı…
Peki, dünyayı değiştirip değiştiremeyecekleri tartışılan Wall Street işgalcileri kim? Onları toplumun farklı kesimlerinden gelmelerine rağmen aynı noktada buluşturan neden ne? ABD’nin en zengin yüzde 1’lik diliminin toplam gelirinin yüzde 35’ine sahip olduğuna dikkat çeken işgalciler kendilerini “geriye kalan yüzde 99” olarak tanımlıyor ve “haklarını” istiyorlar. Yani onlar sistemin kendilerine sunduğu imkanları yeterli görmeyerek, pastadan daha büyük bir pay almaları gerektiğini düşünen yüzde 99 çoğunluğu temsil ettiklerini söylüyorlar. Pek çokları onları anarşist hayalciler olarak görürken, onlar hayalci olmadıklarını ve gerçek hayalcilerin bu sistemin süresiz olarak devam edeceğini düşünenler olduğunu söylüyor. “Biz hayalci değiliz” diyen bir eylemci kendilerinin “kabusa dönüşen bir hayalden uyananlar” olduklarını iddia ediyor.
Bilişim teknolojilerinin sunduğu imkanlardan ve özellikle sosyal medyadan yararlanan işgalciler, istedikleri hayat standarlarına ulaşmak amacıyla tüm dünyadan da destek bulmaya çalışıyorlar. İşgal ettikleri Wall Street’e kurdukları çadırlarda, dizüstü bilgisayarlarıyla dünyaya bağlanıp; taleplerini daha fazla insana duyuruyorlar. Asya’da ve Avrupa’da yüze yakın ülkede, bine yakın kentte meydanları dolduran milyonlarca işgal destekçisi onların bu noktada ne kadar başarılı olduklarını gözler önüne seriyor. Böylelikle işgalciler farklı dil, din ve etnik kökenden gelen on milyonlarca kişiye aynı sorunla karşı karşıya olduklarını da hatırlatmış oluyor.
İşgalcilere destek olmak için New York’a giden Slovak düşünür Slavoj Zizek, dünyanın aldığı yeni biçimi ve işgalcilerin yaptıklarını, eski bir Sovyet fıkrası üzerinden anlatıyor: Fıkrada bir adam Doğu Almanya’dan Sibirya’ya çalışmaya gönderiliyor. Buradan göndereceği mektupların denetçiler tarafından okunacağını bildiği için arkadaşlarına “Gelin bir şifre oluşturalım. Eğer benden mavi mürekkeple yazılmış bir mektup aldığınızda orada yazdıklarımın gerçek olduğunu bilin. Ama kırmızı mürekkeple yazılmışsa yalandır” diyor. Bir ay sonra arkadaşları ilk mektubu alıyor. Mavi kalemle yazılan mektupta “Burada her şey harika. Dükkanlar güzel yiyeceklerle dolu. Sinemalar batıdan güzel filmler gösteriyor. Apartmanlar büyük ve çok rahat. Ancak burada tek satın alamayacağınız şey kırmızı bir kalem” diye yazıyor. Zizek de “mevcut sistemde bize yaşatılan bu” diyor ve ekliyor: “İstediğimiz bütün özgürlüklere sahibiz. Tek eksiğimiz kırmızı mürekkep: tutsaklığımızı ifade edecek dil. İşte işgalciler bize bu kırmızı mürekkebi veriyor.”
İşgalciler gelir dağılımındaki adaletsizliğin her geçen gün biraz daha derinleştiği mevcut ekonomik sistemin uygulanabilecek en iyi sistem olmadığını görüyor ve bunu tüm dünyaya göstermeyi amaçlıyorlar. Herkese birer kırmızı kalem vererek, diğer insanların da gerçekleri görmesini ve göstermesini istiyorlar.
Wall Street’i işgal eden Amerikalıların ve dünyanın dört bir yanında işgale destek olan taraftarlarının verdikleri mesaj çok net: “Bu sistem adil değil ve değişmeli!” Ancak işgalcilerin şu an için en büyük eksiklikleri, mevcut sisteme alternatif olarak sunacakları bir tekliflerinin olmaması. Bu noktada onların neyi istemediklerini çok iyi bildiklerini ancak neyi istediklerini tam olarak ortaya koyamadıklarını söyleyebiliriz. Fakat bu durum işgalcilerin dünyayı değiştiremeyecekleri anlamına da gelmiyor. Unutulmamalı ki Zuccotti Park’ta 11 üniversite öğrencisinin başlatmış oldukları eylemin küresel bir boyut kazanacağını da hiçkimse beklemiyordu…