Alman İstihbarat Örgütleri: "Derin Almanya"
Connect with us

Avrupa

Alman İstihbarat Örgütleri: “Derin Almanya”

Yayınlandı

on

Türk-Alman ilişkileri Kutsal Roma Cermen İmparatoru I. Friedrich Barbarossa’ya kadar dayanan köklü bir geçmişe sahiptir. Ancak iki devletin gerçek anlamda birbirleri ile etkileşim haline geçmeleri II. Reich’ın[1] kurucusu Otto von Bismarck’ın ardından Almanya’yı bir dünya devleti haline getirmeyi amaçlayan II. Wilhelm’in dizginleri ele geçirmesiyle başlamıştır.[2] Bu dönemden itibaren Osmanlı Devleti içinde Almanların etkisi giderek artmış, iki devlet arasında siyasi, ticari ve askeri işbirliği muazzam bir seviyeye ulaşmıştır.[3]

1960’lardan itibaren ülkemizden Almanya’ya yoğun bir işçi göçü yaşanmış ve bu işçilerin sayısı giderek artarak bu ülkede bir Türk diasporası meydana gelmiştir. Hemen hemen ülkemizde yaşayan birçok insanın Almanya’da bir akrabası, yakını veya tanıdığı vardır. Dolayısıyla devletlerarası ilişkilerden ziyade, toplum olarak bir kere bu ülke ile bir şekilde bağlantılıyız.

Bu yazının amacı ise Türkiye ve Türkler açısından farklı bir konumu olan Almanya’ya farklı bir açıdan bakarak bu ülkenin derin yapılanmasına genel bir giriş yapmaktır. Dolayısıyla evvela bu derin dediğimiz yapıların en önde geleni olan Federal İstihbarat Servisi’nin (BND) temellerini atan ve ilk başkanı olan Reinhard Gehlen ve faaliyetleri üzerine bir takım bilgiler aktarılarak daha sonra BND, BfV ve GSG9 hakkında çeşitli malumatlar verilmiştir.

Reinhard Gehlen Faktörü

Derin yapıların derin adamları vardır. Alman İstihbarat Servisi (BND) üzerinde çalışma yapılacak olursa Teşkilatın altyapısını oluşturmuş olan Reinhald Gehlen’i es geçmek mümkün değildir. İngiltere için Lawrence, Türkiye için Kuşçubaşı ne ifade ediyorsa Almanya içinde Reinhard Gehlen onu ifade etmektedir. 1902’de Erfurt’ta dünyaya gelen Gehlen istihbarat dünyasının en önemli şahıslarından biridir ve Nazi Almanya’sı döneminde casusluk faaliyetlerine başlamıştır. Onu bu denli önemli kılan özelliği ise o dönemde oldukça içine kapanık bir yapıya sahip olan SSCB hakkında hiçbir devlerin elinde olmayan bilgilere ulaşabilmiş olmasıdır.[4]

Çok iyi derecede Rusça ve bazı Slav dillerini bilen Gehlen, Hitler’in en çok güvendiği adamlarından biri olmuştur. 1936 yılında ‘Fremde Heere Ost’ (Doğu’nun Yabancı Birlikleri) biriminin başına geçirilen Gehlen’in birincil görevi SSCB’ye sokulacak olan ajanlar vasıtasıyla ileride istila edilebilecek bölgeler üzerinde bilgi toplamaktı. Gehlen’i adeta bir efsane haline getiren olaylar dizisi de bu birimin başında yürüttüğü faaliyetler ile başlamıştır. Görev süresi boyunca hiçbir ajanın bulunamayacağı kritik ve tehlikeli yerlerde bulunmuş hatta bu dönem boyunca adamlarıyla 17 üst düzey Sovyet generalini kaçırarak Almanya’da sorguya çekmiş ve Sovyet ordusu hakkında geniş çapta bilgiler elde etmeyi başarmıştır. Günümüzde analistler Operasyon Barbarossa’nın ilk yılında bu kadar başarılı olmasının nedenini Gehlen’in aktarmış olduğu bilgilerin doğruluğuna bağlamaktadırlar.[5]

II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinin ardından gidişatın Almanya’nın aleyhine olduğunu gören Gehlen adamları ile birlikte Avusturya’ya gelmiş ve savaşın bitmesini beklemiştir. Almanya’nın teslim olmasının ardından Bavyera’ya gelerek ABD ordusuna adamlarıyla birlikte teslim olmuştur. Gehlen, Amerikalılar ile anlaşmak için SSCB hakkında Alp Dağlarında sakladığı bilgileri koz olarak kullanmış ve böylece o dönemde SSCB hakkında çok fazla bilgisi olmayan ABD – Gehlen işbirliği başlamıştır. Bu süre zarfında Gehlen’in tek şartı kendi ülkesi aleyhinde hiçbir bilgi vermeyeceği koşulu olmuştur.

Bu süreçten sonra Gehlen’in CIA’in kontolünde oluşturduğu istihbarat örgütü bugünkü Alman Gizli Servisi’nin altyapısını oluşturmuş ve Gehlen 1956 yılında kurulan BND’nin 1968’ de istifa edene dek başkanlığını yürütmüştür.[6]

Alman Derin Devleti’nin Yapı Taşları; BND[7] – BfV[8] – GSG9[9]

Alman derin devletinin yapı taşları derken bu yapılanmaların en önemlisi olan Federal İstihbarat Servisi’nden (BND) başlamakta fayda var. Yukarıda ki satırlarda da belirtildiği gibi BND, 1956 yılında kurulmuştur. Teşkilatın iki ana merkezi var; Başkent Berlin ve Münih yakınlarındaki Pullach. Servis, Federal Başbakanlığa bağlı olarak çalışmalarını yürütüyor. Teşkilatın görev tanımı kendi resmi internet sitesinde şöyle ifade edilmekte; “Federal İstihbarat Servisi’nin görevi, Federal Cumhuriyetin güvenliği açısından önem teşkil eden bilgilerin dış kaynaklardan tedarik edilmesi ve değerlendirilmesidir.”[10] Wikileaks’in yayınlamış olduğu belgelere göre ise Teşkilatın Almanya ve yabancı ülkelerde 300 tane şubesi olduğu belirtilmekte ve sadece 2005 yılında 6.050 kişinin teşkilata alındığı iddia edilmektedir. Bunun yanı sıra yine Wikileaks’in verdiği bilgiler doğrultusunda Teşkilatın yıllık bütçesi 430.000.000 Euro’yu aşmaktadır.[11] Teşkilatın günümüzdeki başkanı Hukuk mezunu ve 1952 doğumlu Gerhard Schindler’dir. Kendisi Ernst Uhrlau’nun yerine 2012 yılında Teşkilatın başına getirilmiştir. Yeni başkan ‘Focus’ dergisine verdiği demeçte dış ülkelerde görevde bulunan ajanlarının daha fazla risk almalarını belirtmiş ve ilkesinin ‘No Risk, No Fun’ dan ibaret olduğunu açıklamıştır. Ayrıca teşkilat içerisinde çok fazla bürokrasi olduğunu ve görevde bulunduğu sürece bu sorunu değiştirmeye çalışacağını ifade etmiştir.[12]

Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) ile devam edecek olursak öncelikle bu birimin bir iç istihbarat servisi olduğunu belirtmemiz gerekir. BND’nin kuruluşundan sonra iç güvenliğin sadece emniyet tarafından sağlanamayacağı anlaşılınca 1958 yılında faaliyete geçmiştir. Teşkilatın kendi internet sayfasında yazıldığı gibi görev alanı, aşırı sağ ve sol gruplara, radikal İslamcılara ve güvenliği tehdit eden aşırı görüşlü yabancı gruplara karşı mücadele olarak tanımlanmıştır.[13] 1960 ile 1980 yılları arasında bu birim, RAF[14] üyeleri ile STASİ[15] ve KGB ajanlarının tespit edilip yakalanmalarında emniyet güçlerine önemli bilgiler aktarmıştır. Günümüzde bu birimin odak noktası daha çok İslamcı gruplara doğru kaymış bulunmaktadır. Bunun altında yatan temel sebeplerden biri 11 Eylül’ün yaratmış olduğu paranoya ile Almanya’da giderek artan Müslüman nüfusudur. Nitekim 2010 yılı raporunda Almanya’da faal olan ve Necmettin Erbakan’ın görüşlerini benimseyen ‘Milli Görüş’ hareketinin El-Kaide, Hizbullah, PKK gibi örgütlerle aynı kefeye konulması bu paranoyanın ne denli büyük olduğunun göstergesidir.[16] Türkiye’yi yakından ilgilendiren mesele ise bu birimin PKK’ya ve dolayısıyla PKK’ya kaynak sağlayan derneklere bakış açısıdır. Nitekim birim birçok yasa dışı faaliyette bulunan bu derneklere göz yummakta ve sözde Almanya’nın iç güvenliğinin bozulmaması için Türkiye’nin aleyhine çalışan ve bunu illegal yollarla yapan terör yanlısı örgüt ve derneklere her hangi bir yaptırımda bulunmamaktadır.

Alman derin devletinin bir diğer önemli birimi ve terörle mücadelede en etkin silahı konumunda bulunan GSG9’un kuruluşu 1972 yılına dayanmaktadır. Bilindiği üzere 1972 Münih Olimpiyatlarında Filistinli militanlar İsrailli sporcuları rehin almış ve Alman polisinin beceriksizliği sebebiyle teröristlerle beraber rehin alınan sporcular çıkan çatışmada hayatlarını kaybetmişlerdir.[17]

Bu fiyaskonun ardından tehlikeli ve hassas operasyonlar için özel bir birim kurulması kararlaştırılmış ve GSG9’in temelleri atılmıştır.[18] Bu timin dünya çapında nam salması 18 Ekim 1977’de gerçekleşmiştir. Bu tarihte Lufthansa Havayollarına ait bir uçak Filistinli gerillalar tarafından hapishanedeki RAF üyelerini kurtarmak amacıyla Somali’nin başkenti Mogadişu’ya kaçırılmış ancak GSG9’un başarılı operasyonu ile militanlar etkisiz hale getirilerek 86 yolcu kurtarılmıştır.[19] Kısacası bu tim Almanların ‘bordo berelileri’ işlevini görmektedir. GSG9 timi ayrıca Türkiye’de 2002 yılında meydana gelen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastı ile gündeme gelmiştir. Alman Vakıfları ve bunların Türkiye’de ki gizli faaliyetleri üzerinde araştırmalar[20] yapan Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu 18 Aralık 2002’de evinin önünde öldürülmüş ve failler hala bulunamamıştır. Eski milletvekili Zafer Güler tarafından kaleme alınmış olan ve Almanya’nın derin yapısı hakkında önemli kaynaklardan biri olarak kabul edilen ‘Alman Derin Devleti’ isimli eserde bu faili meçhul cinayetin arkasında Almanların olduğu iddia edilmiştir. Bu noktada aktarılan en önemli bilgi ise Hablemitoğlu cinayetinden üç gün önce 9 kişilik bir GSG9 timinin İstanbul’a diplomatik pasaportlarla giriş yapmış oldukları ve bu timin Tarabya’da ki Alman Büyükelçilik Misafirhanesi’nde kaldıklarıdır.[21]

 

Sonuç

Bu suikastın detayları arasında daha fazla boğulmadan belirtmek isterim ki cinayetin arkasında Almanların parmağı olsun ya da olmasın ülkemizde Almanya’nın atalarımızın deyimiyle ‘saman altından su yürüttükleri’ ve bizlerin her şeyin arkasında Amerika-İsrail ikilisini ararken Almanları es geçtiğimiz bir gerçektir.

Günümüz Türkiye’sinde bazı olayların arka planında sürekli Amerika-İsrail ikilisi aranırken Almanya faktörü neredeyse hiç tartışılmamaktadır. Bunun arkasında yatan sebeplerden biri de Türkiye’nin Almanya’ya karşılığı sorgulanmayan bir sevgi beslemesinden kaynaklanmaktadır.

Uluslararası ilişkilerde çıkarlarımız yerine duygularımız ile hareket etme ‘hastalığımız’ Almanya gibi devletlerin ülkemizde espiyonaj faaliyetlerini rahatlıkla sürdürebilmelerine imkan sağlamaktadır. Artık bir an önce bu ‘platonik aşktan’ vazgeçip çıkarlarımız doğrultusunda harekete geçmek zorundayız.

Eğer gerçekten büyük bir devlet olmaktan bahsetmek istiyorsak hislerimizi geri planda tutmalıyız. Çünkü büyük devletler ilişkilerini bu gibi hasletlerle yürütmezler. Her ne kadar Türkiye olabildiğince her alanda Almanya’ya destek çıksa da aynı şeyi Almanya için söylemek mümkün değildir. Nitekim yukarıda ki satırlarda belirtildiği gibi büyük devletler için sadece kazançları önemlidir.

 

Cafer Tayyar Karadağ
cafertayyarkaradag@hotmail.com


[1] Reich’ın sözlük anlamı imparatorluk, krallık ve zenginliktir ve Almanlar’ın dünya üzerinde söz sahibi oldukları üç Reich dönemi vardır; 1. Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu (962-1806), 2. Alman İmparatorluğu (1871-1918), 3. Nazi Almanyası (1933-1945)

[2] Birbirinin zıttı olan bu iki karakterin Almanya’nın gelişimi üzerinde ki düşünceleri de tamamen farklı olmuştur. Bismarck, Avrupa odaklı bir siyaset izlerken Almanya-Rusya-Avusturya ittifakı için çaba göstermiş, buna karşılık II. Wilhelm ise Almanya-Avusturya-İngiltere ekseninde bir politikadan yana olmuş ve Osmanlı Devleti ile ilişkilerin geliştirilmesini amaçlamıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz; Karadağ, Cafer Tayyar, “1900’e kadar Almanya”, Kocaeli Üniversitesi, Uluslar arası İlişkiler Stratejik Araştırma Masaları, 2010

[3] Bu konuda daha geniş bilgi için; Ortaylı, İlber, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu”, 10. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008

[4] Gehlen’in faaliyetleri hakkında kendi kaleminden daha fazla bilgi için; Gehlen, Reinhard, “Hitler’in Sığınağından Pentagon’a Gehlen”, İleri Yayınları, İstanbul, 2005

[5] Güler, Zafer, “Alman Derin Devleti”, Truva Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2006, s. 17-23

[6] ABD – Gehlen arasındaki işbirliği için bkz; Reese, Mary Ellen, “General Reinhard Gehşen – CIA Bağlantısı”, Sorun Yayınları, İstanbul, 1999

[7] Bundesnachrichtendienst = Federal Haber Alma Teşkilatı (Alman İstihbarat Servisi)

[8] Bundesamt für Verfassungsschutz = Anayasayı Koruma Teşkilatı

[9] Kuruluşunda Grenzschutzgruppe 9 = Sınır Müdafaa Grubu 9 olarak adlandırılan birimin ismi günümüzde GSG9 der Bundespolizei = Federal Polis Teşkilatı’nın GSG9’ u olarak değiştirilmiştir.

[14] Rote Armee Fraktion = Kızıl Ordu Fraksiyonu. Baader-Meinhof Grubu olarak da bilinen bu aşırı solcu örgüt II. Dünya Savaşı’ndan sonraki 30 yıllık süreçte Almanya’da oldukça ses getiren terör eylemleri düzenlemiştir.

[15] Ministerium für Staatssicherheit = Devlet Güvenlik Bakanlığı. Eski Doğu Almanya Gizli Servisidir. 8 Şubat 1950 tarihinde kurulmuş ve Sovyet Gizli Servisi KGB modeli örnek alınmıştır. Faal olduğu dönemde dünyanın en etkin istihbarat servislerinden biri olarak kabul ediliyordu.  1989’da Doğu Almanya’nın çözülmesinin ardından fonksiyonunu kaybetmiştir.

[17] Birçok komplo teorisine malzeme olan bu olaydan sonra İsrailli sporcuların kasten öldürüldükleri ve böylece İsrail devletinin kamuoyuna mazlum olarak lanse edileceği gibi iddialar ortaya atılmıştır. Ancak gerçek şu ki MOSSAD bu olayın peşini bırakmamış ve Avrupa’da birçok kanlı eylem gerçekleştirerek bu olayla bağlantısı olduğunu düşündüğü kişileri sorgusuz sualsiz infaz etmiştir.

[20] Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun bu konuda yazmış olduğu en önemli eser için bkz; Hablemitoğlu, Necip, “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası”, Pozitif Yayınları, 2008

[21] Güler, Zafer, “a.g.e”, s. 82-84

Devamını Oku
Reklam
4 Yorum

1 Yorum

  1. cahit

    19/05/2015 at 18:06

    selam

  2. ALKAN

    09/06/2016 at 16:15

    kalemine sağlık

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Copyright © 2022 Orbis Medya Bilgi ve İletişim Teknolojileri Ltd. Şti. Her hakkı saklıdır. Web sitemizdeki haber, makale ve içeriklerin her hakkı saklıdır. İçeriklerimizin izinsiz kullanımı halinde yasal işlem başlatılacaktır.