11 Eylül olaylarından sonra ABD, ülkelerimizde diktatörlük sistemlerinin desteklemesi, terör saldırılarından kendisi kurmadı. Hata bu terör saldırıları inandırıcılıktan uzak saldırılardır. ABD’yi içten parçaladı ve savunulmuş olan mili güvenliğinin gülünç duruma düşürdü, topyekun savaşlara yapılmış olan savunma füzeleri etkisiz kaldı bu tür saldırılarda. Trilyonlarca maliyeti olan zırh sistemleri bu tür savaşlara etkisiz kaldı.
11 Eylül saldırılarından birkaç ay sonra Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” isimli kitabı çıktı. Huntington sıradan bir yazar değil. Kendisi CIA’in önemli elemanlarından biri olduğu için, yazdıkları ABD’nin terörü ihraç eden bölgelere karşı dış siyaset planlarını açık göstergelerinden birisi olarak değerlendirilebilir.
Huntington tehlikeli ve önemli kitabında Amerika’nın gelecek stratejisi açıklarken Orta Doğu’yu “şanslı” diye yorumluyor. Kısacası Müslüman toplulukları İslam hükmüme heyecanlanıyor. Bu heyecanı gerçekleştirmek üzere doğru seçim yapmak lazım, zira Müslüman Kardeşler seçiliyor ve İstanbul son İslam hilafetinin başkenti olduğu için Konfederalin başkenti seçiliyor. Aynı zamanda Huntington Türkiye’yi Sünni hilalin lideri olarak tercih ediyor ve iki hasımı dengelemek için İran’ın liderliğinde Şii hilalini ortaya koyuyor. Burada zaten Şii hilalinin güçlenmesi için Irak’ın müdahalesinden sonra İran’ın buraya sızmasına da göz yumuldu.
Bunların hepsi İsrail ile Türkiye ilişkileri, beraber askeri tatbikat yapacak kadar sıkı iken gerçekleşti. Ancak aniden Türkiye kendi siyasetini değiştirdi ve Davos’ta Erdoğan’ın salonu terk etmesi Perez’e hakaret sayılınca, bu olay Müslüman dünyasını batısından doğusuna kadar sevindirdi. Böylece Sünni aleminde Türkiye’nin hilafet devleti yapılması tekrar konuşulmaya başlandı. Mavi Marmara olaylarından sonra, Türkiye’nin İsrail’e karşı izlediği sert tavırlar Sünni aleminde Türkiye’nin makamı yükseltti.
Bu sırada Obama, İslam alemi lideri olarak Mısır’ı ziyaret etti ve bir ilke imza atarak Kahire Üniversitesi’nde konuşma yaparak sadece Mısır halkına değil bütün Müslümanlara hitap etti. Bu olunca demokratik ve özgür bir Mısır yaratmak için, Amerika’nın yardımcı olacağını inanan ve umut eden, liberallere ve laiklere geçmiş olsun mesajlarını iletim. Obama’nın konuşmasını az algılayan bile, bizim umut ettiğimiz devletin olmayacağını algıladı. Huntington’ın konuşmasını Obama’nın konuşmasıyla bağlayacak olursak, Amerika, bu bölgeye İslam hükmünü ve özellikle de Müslüman Kardeşler’i seçtiğini görüyoruz.
Hudson Enstitüsü daveti üzere, Mısır’ın güvenlik teşkilatı bilgisiyle, ABD-İslam birliği ve özellikle de Müslüman Kardeşler’le birleşmeyle ilgili sunum yapmak için ABD’yi ziyaret ettim. Hudson eğitimsel bir enstitü değil, ABD’nin dış işleri bakanlığının seçkin bir bilgi kaynağı. Dünyanın farklı bölgelerinden akademisyenler davet ediyor verdikleri bilgilere göre o bölgeye karşı siyaset tasarlıyor. Sunumdan sonra enstitünün başkanı, yardımcısı ve Irak aslı Amerikan vatandaşı bir kişi benden bilgi almak için beni yemeğe davet ettiler. Firavunlar zamanından beri bilinmiş olan Mısır halkının kültürel geleneklerini, tarihsel bilgilerle, resimlerle ve istatistiklerle anlattım. Müslüman Kardeşler’in Mısır kültür ve halkını temsil etmediğini onlara kanıtlamama rağmen, onlar ABD’nin dış politikasını sadece Hudson verilerine göre değil Amerikan istihbaratına göre de tasarlandığını söylediler.
* Mısırlı akademisyen ve yazar Seyit Elkumni’nin kaleme aldığı bu yazı, Politik Akademi koordinatör ve çevirmeni Hikmet Nazım Sait tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve yayınlanmıştır.