20. ve içerisinde bulunduğumuz 21. yüzyılda uluslararası siyaset, ekonomi ve kültür alanlarında Batı‘nın ve özellikle Avrupa‘nın egemenliğini gözlemekteyiz. Söz konusu süreçte Batı‘nın ve özellikle Avrupa‘nın üstün konumu hemen herkesçe kabul görmekte ve Batı, bir gelişme modeli olarak sunulmaktadır.
Avrupa, öncesinde dogmalar ile sınırlandırılmış olsa da, sonrasında coğrafi keşiflerle her anlamda ufkunu genişletmeye başlamış, sömürgelerden Avrupa‘ya kaynak transfer etmiş, bilimsel ve teknolojik gelişmelerle Avrupa‘nın bugünkü gelişmişliğinin temellerini inşa edilmeye başlamıştır. Bugün geldiğimiz noktada Batı, dünyanın en gelişmiş devletlerini içerisinde barındırmaktadır.
Batının bu ilerleyişi ve gelişmişlik durumu, gelişmemiş ve gelişmekte olan devletler için oldukça önemlidir. Gelişmekte olan devletler için Batı önemli bir model olmakta ve iş bu devletler Batılılaşarak gelişeceklerine inanmaktadırlar.
Peki, Batılılaşarak gelişmek nasıl mümkün olacaktır? Batılı gelişmiş devletler gibi olmak, “mış” gibi yaparak mümkün olabilir mi?
Batının bugünlere gelinceye kadar geçirdiği evreler görmezden gelinerek, Batı sadece bugünkü haliyle değerlendiriliyorsa Batılılaşma ile gelişmek, bence, hiç de mümkün görünmemektedir. Avrupa’nın gelişme evreleri görmezden gelinerek, bu süreçteki içsel dinamikler yok sayılarak Batılılaşmak mümkün değildir.
Batılılaşmak ve dolayısıyla gelişmek için öncelikle Batılı devletleri bugünlere taşıyan içsel ve dışsal dinamikler göz önüne alınmalıdır. Söz konusu içsel ve dışsal dinamikler, gelişmemiş ülkeler için de mevcut mudur? Eğer mevcut değil ise, gelişimin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Ki zaten bunca yıldır Batılılaştığını ve böylece gelişeceğini iddia eden bunca gelişmekte olan devletin, hala gelişememesi ve bunca yıl sonra hala “gelişmekte olan devlet” olarak niteleniyor olması da beni haklı çıkartmaktadır.
Not: Bu maddenin hazırlanmasında Prof. Dr. İbrahim Canbolat’ın “Gelişmekte Olan Ülkeler ve Dış Politika” adlı kitabından yararlanılmıştır.