26 Kasım’dan bu yana Pakistan’da başkent İslamabad başta olmak üzere tüm büyük kentler ayakta.
NATO saldırısında 24 askerin yaşamını yitirmesinin yarattığı ulusal tepki dinmek bilmiyor.
Gösterilerde iki slogan öne çıkıyor:
“Katil Amerika” ve “Katil NATO”.
Cumhurbaşkanı ile hükümet de payını alıyor halkın öfkesinden.
Yönetimin ABD ile NATO’ya verdiği tepki yeterli bulunmuyor.
İkmal yolunun kesilmesi, Amerikan hava üssü Şemsi’nin kapatılması, Bonn’daki Afganistan Konferansı’nın boykot edilmesi…
Bunlar, Pakistan’ın çiğnenen onurunun geri getirilmesine yetmiyor.
İslamabad yönetimi iki hamle daha yapıyor.
İlkin, Afganistan sınırında ABD ile ortaklaşa oluşturulan üç askeri merkezin ikisinden birliklerini geri çekiyor.
İkinci olarak da, Pervez Müşerref döneminde ABD, NATO, BM ve Afganistan’daki ISAF’la (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) yapılan tüm anlaşmaları gözden geçirmeye karar veriyor.
Karara paralel olarak ABD, AB, Rusya, Afganistan, Hindistan, Türkiye ve diğer kilit ülkelerdeki büyükelçilerini acilen geri çağırıyor.
Bu süreçte Pakistan yalnız da değil.
Arkasında büyük bir güç var. O da Çin!
NATO saldırısının ardından, İslamabad’ın ilk bilgi verdiği başkentlerin başında Pekin geliyor.
Ve Çin Dışişleri Bakanı Yang Jiechi, Pakistan’ın egemenliğini, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak için harcadığı çabaları “kararlılıkla” destekleyeceklerini belirtiyor.
ABD çaresiz…
Araya Birleşik Arap Emirlikleri’ni sokuyor; BAE, Pakistan’dan rica rica ediyor, Şemsi askeri üssünün kapatılması kararının yeniden gözden geçirilmesini istiyor.
İslamabad, “Hayır” diyor, “Üssün kapatılması kararı hükümete bağlı Savunma Komisyonu tarafından verildi. Geri alınması mümkün değildir.”
Peki, ABD, süreci olduğu gibi kabul edip kaderine razı olur mu?
Zor bir soru.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi de, olasıdır ki, bu sorunun yanıtını ararken “Pakistan’da darbe dedikoduları”na değiniyor.
Pakistan Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari’nin sağlık durumu bozukmuş ve Dubai’de tedavi altındaymış.
Pakistan ordusu ise, Zerdari’nin bu durumunu gerekçe göstererek, daha sıcak baktığı başka bir ismin cumhurbaşkanlığına getirilmesini istiyormuş.
Tabii, Daily Telegraph’ın yazdıkları dedikodu.
Ancak…
Washington, Asya’daki en yakın müttefiklerinden birini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
Onun için, dedikoduları da ciddiye almak gerek.
Portekizli gençler eski sömürgelerde iş arıyor
Portekiz’den gelen öyle bir haber var ki, Avrupa’nın içine düştüğü durumu, bundan daha iyi anlatan başka bir öykü olamaz.
Euronews sitesinde yer alan haber şöyle:
“Portekiz’in başkenti Lizbon’da bulunan Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin büyükelçilikleri önünde kuyruklar uzadıkça uzuyor.
Bir çok Portekizli şansını denizaşırı ülkelerde denemek istiyor.
Özellikle de Angola ve Brezilya’da.
Göç ediyorlar çünkü ekonomik krizin pençesindeki Avrupa, eğitimli genç Portekizliler’e artık iyi bir gelecek sunamıyor.”
Tabii ki, trajik bir olay.
Portekizli genç bir mühendis, örneğin uçak mühendisi…
Bırakın kendi ülkesinde iş bulup çalışmayı, AB üyesi ülkelerde de kapılar yüzüne kapanıyor.
Annesini, babasını, kardeşlerini, eşini, çocuğunu, memlekette bırakıp denizaşırı ülkelerde iş peşine düşüyor.
Ama aynı zamanda da ironik bir olay.
Olayın ironisi, Portekizli meslek sahibi gençlerin eski sömürgelerinde iş aramaları.
Brezilya ve Angola geçmişte Portekiz’in sömürgeleriydi.
Portekiz, yüzyıllar boyunca her iki ülkenin doğal zenginliklerini, insan gücünü ve pazarını sömürdü durdu.
Brezilya bağımsızlığını 1822’de kazandı; Angola ise 1975’e kadar savaşmak zorunda kaldı.
Ne var ki, her iki ülkede de Portekizce egemen dil oldu.