İran’ın nükleer faaliyetleri ve Hürmüz kriziyle gerilen Tahran-Washington hattındaki ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz. Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in İran’a yönelik askeri bir operasyon ihtimali bir İranlı olarak sizi kaygılandırıyor mu?
Size arz etmeliyim ki İran İslami Devrimi’nin zaferinin üzerinden 33 sene geçti ve bu süre boyunca hiçbir zaman İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri’nin tehditleri bitmedi. Bu uzun süre boyunca İran devleti savaşa girmiş ve bu savaş 8 sene sürmüştür. Daha öncesi ve sonrası Amerikan ambargolarını yaşamıştır. Fakat İran hala yerinde durmaktadir ve İslami Rejim ne bir eksik ne bir fazla kendi çizgisine devam edip Emperyalizm ve Siyonizme karşı duruşunu değiştirmemiştir. Belki bu olaydan dolayıdır ki bu kadar zaman bu rejim hayat bulmuştur. Zira halkı veya halk lehinde düşündüğümüz zaman her türlü istikrardan uzak olmamız gerekiyor, bu bağlamda Amerika ve İsrail devamlı bir şekilde tehdit yağdırıp, İran’ı köşeye sıkıştırmak istemiştir. Amerika devletinin amacı Avrupa’yı da arkasına alıp İran’ı ambargoyla yanlız ve kimsesiz bırakmaktır.
Orta Doğu’nun en önemli ülkelerinden birisi olan İran asla bu tehditleri, bu ultimatomları ciddiye alıp kendi çizgisini değiştirmemiştir. İran halkı Amerika’ya hitaben şöyle söylemektedir: “Geleceği varsa , göreceği de illaki olacak” İşte bu kadar efendim, ziyadesi tevazu sınırlarımı zorlayacak, affola…
Uluslararası yaptırımların arttığı bir dönemde İran’ın Latin Amerika ülkeleriyle yakınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ülkelerle İran’ın “ABD Karşıtlığı” dışında ortak bir notkası var mı?
Amerika kıtasında bazı ülkeler var ki Amerika ve onun siyasetlerine karşı durmaktadır. Bu belki Amerika icin en can alıcı konudur. Zira unutmayalim ki Soğuk Savaş zamanında devamlı bir şekilde SOVYET devleti ve rejimi KÜBA üzerine oynamıştı. Bu küçük ada Amerika’nın bitişiğinde ciddi bir tehlike olarak görülüyordu. Amerika için her zaman, güçsüz Küba hayali olarak veya az nispetle donatım kazanıyordu. Sovyetlerin bu propagandasından dolayı, Küba güç kazanırdı ve halkına ağrıların, yaraların iyileşmesi sözü devrimci bir ağızla verilebilirdi.
İşte bugün Amerika’nın düşmanı yok. Yani ciddi bir düşmanı yok. Tek bir ülke tek başına Amerika’ya meydan okumaktadir ve bu ülke İran’dır.
Böylece İran, tüm Amerika’nın zaaflarını kullanarak bir soğuk savaş yapıp ve bu savaşta zafer elde etmektedir. VENEZUELA, KÜBA, ELSALVADOR ve KÜBA İran’ın mıntıkada en iyi dostları sayılıyorlar. Bu ülkelerin bazılarının İslamı hiçe saymaları bile İran rejimi için önemli değil. Zira daha büyük özelliklerini elde etmektedir; bu özelliklerin en büyüğü bu ülkelerin Anti-Emperyalist olşudur. İran bu ülkelere yardımda bulunmaktadır. Maddi ve manevi ve yanliz kaldığı dünyada kendisine arkadaş ayarlamaktadır. Bazen bu yaptığında muaffak olmaktadır ve bazen de zarar etmektedir. Sonucta İran rejim ve devleti bunu kendi çizgisinde yararlı ve gerekli bulmaktadır. Ki hala da bu ilişkilere devam etmektedir.
İran’ın dış politikasında Türkiye’nin yeri nerede? İran için Türkiye ne ifade ediyor?
Sorularin en güzeli bu olsa gerek! Türkiye benim de vatanımdır… Türkiye’yi can-ı gönülden sevmekteyim. Türkiye’yi ve onun aşkını tek tek vücut hücrelerimde hisediyorum. Bu olay kendi kendine tahakuk almamistir belki gençliğimi, dinamizmimi, Aşkımı oradan almışım bendeniz. İran’ın kültürü, edebiyatı, şiiri, tarihi o kadar Türkiye’ye benziyor ki bu iki ülkeyi hiç birbirinden ayıramayız.
Bir ara Türkiye ve İran birbirinden uzak düşmüşler. İran devleti slogan vermis: “Bizim dinimiz siyasetimizdir” diye. Türkiye slogan vermis: “Biz laikiz, bizde din siyasetten ayrı olur.” Bu kadar farklılık sadece ve sadece sözde kalmıştır. Zira kardeslik ve iki ülkenin duyarlığı hiçbir siyasetin onları birbirinden ırak etmesine izin vermemistir.
ŞAH İSMAİL SEFEVİ sir divan kitabını Türk dilinde yazmıştır. Kanuni veya Sultan Bayezit şiirlerini Fars dilinde yazmışlar. Bu olaylar tesadufi olmayıp iki halkin ne kadar birbirine bağlı olduğunu göstermektedir. Velhasıll-i kelam biz seneler birbirimizle sevişmişiz, birbirimize aşk ihraç etmişiz gümruksüz, maddiyatı hiçe sayarak… Biz Mevlana’yı ta HURASAN’ın diblerinden Rum diyarına göndermişiz ki Farsça şiiriyle Türk kalplerinin fethi mümkün olsun. Hacı Bektaş Veli’yi bağrımızdan boşuna Anadolu’ya göndermemişiz, o insanlık dersi vermis… Biz aşkı anlamışız, askı içimizde büyütmüşüz ve sonunda bu hiç teselsulu aradan kalkmayan sevgiyi bina etmişiz.
Bizim ve Anadolu toprağındaki halkın sadece bir hediyesi kendilerine ve dünya halkına olabilir ve tek kelime de o AŞK’tır. Biz şark adamı, aşk adamıyız… Bunu Avrupalı anlamaz, anladigi vakit mecnun olur, burada dizimizin yaninda durur ve kıpırdamaz. İşte biz buyuz, Türk İran’lının , İran’lı Türk’ün kardeşidir. Kim ne diyorsa desin, bunu aradan kaldırmak için hiçbir devletin hiçbir rejimin gücü yeterli olmayacak.
Türkiye’de üniversite öğrenimi görmüş, uzun yıllarını geçirmiş bir İran’lı olarak iki toplumun birbirini yeteri kadar tanıdığını dülşünüyor musunuz?
Bu sorunuz beni bir entellektüel olarak tabii ki utandırıyor. Zira bu konuda iş her zaman aydınlara düşer bizim taraf ve sizin tarafın aydınları bu konuda hakiketen tembellik yapmışlar. Ben elimden geldiğince her firsatta Radyo konusmalarımda, İran’daki salon konuşmalarımda, yazılarımda Türkiye’yi tanıtmaya çalışmışım. Türkiye’de İran’ı anlatmaya senelerdir devam ediyorum. Bunun el ve ayağı daha faza yazar çizer Türk dostlarım olmuştur. Bu bağlamda YENİ HARMAN dergisinin zahmetleri tabii ki değere şayan olup burada danişment dostum, hem kalemim ve kadim yazan cizen arkadasimdan TUNCAY AKGÜN’e yaptığı zahmetlerden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.
Efendim ancak tüm bu çalışmalarımızın hiçbiri yeterli olmamıştır zira bunu yapan benim gibi insanlarin sayısı çok ama çok azdır. İnşallah ilerde daha faydalı insanlar çıkarlar ve bu bayrağı sağlam ve selamet menzil-i-maksuta götürürler.
Bir edebiyatçı ve gazeteci olarak İran’da mesleğinizi icra ederken kendinizi özgür ve güvende hissediyor musunuz? İran’da ne kadar özgür bir ortamda mesleğinizi icra edebiliyorsunuz?
Efendim, daha önce dedim ya biz Şark adamıyız… Bizim jestlerimiz Batılı meslektaslarımız gibi olamaz. Onlar gibi her küçük şeyden itiraz ağzı açamayız. Biz çileyi çekip çalışırız, bizleri tehdit ederler lakin uslanmayız! Dayak yeriz lakin vazgeçmeyiz… Yaşlanırız ve birgün ölürüz. Sessiz ve mutluyuz zira insanları hiçbir maddi fayda gütmeden doğruya, hidayet etmişizdir. İşte İran da şark ülkesidir. İnsanları da Şark adamıdırlar ve gazetecileri yazarları da şark gazetecisi sayılırlar. Çileyi cana alip çalışıyoruz, yazıyoruz hiç korkmadan. Rahat miyiz acaba? Bilmem efendim… Rahatlik ne demek ?
Tüm Türk halkının huzurunda intihada saygıyla eğilip selam gönderiyorum ve Aşk diyorum, diğerleri bir HİÇ!
NOT: Röportajın birinci bölümünü okumak için bağlantının üzerine tıklayınız: http://www.politikakademi.org/2012/01/iranli-gazeteci-ata-eradla-33-yilinda-iran-islam-devrimi-ve-ideolojiler-uzerine-konustuk/
Okan Yüksel
Politik Akademi Genel Koordinatörü, Uluslararası İlişkiler Uzmanı, Gazeteci
Yazarın tüm yazıları için tıklayın. Yazara E-Posta atmak için tıklayın.
Tuğrul Sarıkaya
Politik Akademi Koordinatörü, Kamu Yönetim Uzmanı
Yazarın tüm yazıları için tıklayın. Yazara E-Posta atmak için tıklayın.