Dört bir köşesinden savaş, çatışma ve doğal afet haberleri gelen dünyamızın bu tür krizlerin doğurduğu en önemli sorunlarından bir tanesi mülteci ve sığınmacılardır. Çeşitli nedenlerle vatanlarını terk etmek zorunda kalan milyonlarca insan bugün zor şartlarda yaşam mücadelesi vermektedir.
Mülteci ve sığınmacı sorunu 2011 yılında rekor bir artışla Dünya’nın gündeminde daha fazla yer bulsa da krizin çözümüne yönelik çalışmalar ne yazık ki bir artış göstermemiştir.
Mülteci Kavramı ve Mülteciliğin Tarihi:
Mülteci kavramı günümüzde çoğunlukla sığınmacı olarak kullanılan ve çok genel bir şekilde, kendi hükümetleri ya da diğer bir hükümet tarafından baskı altında oldukları, olumsuz şartlara sürüklendikleri için başka hükümetlere sığınan insanları tanımlamak için kullanılmaktadır.
Türkoğlu, insanların genellikle hayatlarını doğdukları yerlerde devam ettirdiklerini ancak istisnai durumların da yaşandığını belirterek, yer değiştirme işlemini gönüllü ve zorunlu olarak iki başlık altında değerlendirmektedir. Bu çerçevede yer değiştirme işlemi gönüllü olduğu takdirde göç, zorunlu bir sebepten kaynaklandığı takdirde iltica etmek olarak adlandırılmakta ve iltica eden kişiye de mülteci denmektedir.[1]
Birleşmiş Milletler bünyesinde imzalanan 28.07.1951 tarihli Sığınmacıların Statüsüne İlişkin Sözleşme’de, mülteci “Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen her şahıs” olarak tanımlanmaktadır.
Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı, Sığınmacıların Statüsüne İlişkin Sözleşme ile 16.12.1996 tarihli Ek Protokol’den yola çıkarak mülteciliği “Bir kişinin yabancı bir devletin ülkesine, diplomasi temsilciği ya da konsolosluk binalarına, savaş gemileri ya da devlet uçaklarına girerek kendi devletince ya da başka bir yabancı devletçe kendisine karşı yapılan baskılardan ya da yasal kovuşturmalardan kaçmasını ve bu açıdan sığınmak istediği devletin güvencesini elde etmesini belirtmektedir” şeklinde tanımlamaktadır.[2]
Mültecilik hukuksal bir tanım olarak yaklaşık 60 yıldır var olsa da göçmenliğin ve sığınmacılığın tarihi iktidarın tarihiyle paralel bir seyir izlemiştir. Yabancı topraklardan baskı ve zulüm sebebiyle kaçan insanların korunması, insanlık tarihi kadar eski bir olaydır. [3] Bu özelliğe dair referanslar, Ortadoğu’daki Hititler, Antik Yunanlılar, Babiller ve Asurlular gibi en büyük imparatorlukların geliştiği dönemlerde, yani 3.500 yıl önce, yazılmış metinlerde bile yer almaktadır.[4]
Tarihi bu kadar eskilere uzansa da mülteci sorunu gelişen süreçte yok olmamıştır. Öyle ki bugün bile bu sorun tam anlamıyla çözülememiş ve hatta her geçen gün daha da büyümektedir. Aradan geçen bunca yıla rağmen, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra insanlık ciddi bir mülteci sorunu ile yüz yüze kalmıştır.
Vatanlarından edilen insanların, mültecilerin sayısı her geçen yıl artmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kurulduğu 1951 yılında, yaklaşık 1 milyon mültecinin, Komislerliğin yetki alanına dahil olduğu tahmin edilmektedir. Bugün bu sayı, Birleşmiş Milletler Orta Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Örgütü tarafından ilgilenilen 2.5 milyon mülteci ve ülkesinde yerinden edilmiş 25 milyondan fazla insana ek olarak, tahminen 17.5 milyon mülteciye ulaşmış durumdadır. Geçmişteki benzerlerinin aksine, günümüzdeki mülteci hareketleri bireysel kaçışlardan daha ziyade artarak kitlesel büyük göçler halini almış durumdadır.[5]
Mülteci sorunu küreselleşme ile yeni bir boyut kazanmış, bu süreçte o da küreselleşmiştir. Günümüzde mülteciliğin, zorunlu göçün belirgin özelliği sadece gittikçe daha küresel bir hal alması da değildir. Günümüzde gerçekleşen göçler, bir tercih değil zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Daha doğru bir ifadeyle artık göç, yerinden olmaya (edilmeye) karşılık gelmektedir. Göçün değişen tabiatı, zorla yerinden edilmeye tekabül etmiştir. Mültecilik, sığınmacılık, yerinden edilenler, vatansızların ortaya çıkışı bir tesadüf değildir ve tam da bu gerçekliğe işaret etmektedir.[6]
[1] Türkoğlu, Oğuzhan, Mülteciler ve Ulusal/Uluslararsı Güvenlik, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt XXX, Sayı 2, 2011
[2] PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Ankara: Turhan Kitapevi, 2007, 5. Baskı, Sayfa 153
[3] PALABIYIK, Adem ve Yunus Koç, Zorunlu Göç ve Fakirliğin Diğer Adı: Mülteciliğin Dünya’da ve Türkiye’deki Gelişimi (2004 – 2007), http://eecon.info/papers/314.pdf (12.04.2013)
[6] PALABIYIK, Adem ve Yunus Koç, Zorunlu Göç ve Fakirliğin Diğer Adı: Mülteciliğin Dünya’da ve Türkiye’deki Gelişimi (2004 – 2007), http://eecon.info/papers/314.pdf (12.04.2013)