Amerikan Başkanı Obama’nın Suriye’nin kimyasal silah kullanımı temelinde başlattığı askeri operasyon hazırlığı devam ederken ve Rusya’nın çıkışını ve son olayları bir araya getirdiğimizde aslında sorunun başından beri gözlemlenen tahterevallinin değişmediği anlaşılıyor. ABD, Suriye konusunda ayak sürürken ve Rusya bu boşluğu kullanarak Esad rejimine askeri ve siyasi destek verirken, temelde her iki ülkenin Suriye politikasının bazı noktalarda örtüştüğüne şahit olmuştuk. Sonuçta farklı araçları kullansalar da Esad’ın bir süre daha iktidarda kalması konusunda ortak bir noktada buluştukları söylenebilir. Bu nedenle de görünürde söz konusu olan küresel güç rekabeti işin esasında görüntüden ibaret olup, ABD tarafından bölgedeki Türkiye gibi müttefiklerine karşı bir mazeret olarak kullanılıyor. Gelinen son aşamada eğer ABD ve Rusya, Suriye’nin kimyasal silahlarını uluslararası denetime açması ve imhasını kabul etmesi noktasında uzlaşırlarsa belki de bir operasyondan vazgeçilmiş olacaktır. Zaten Amerikan kamuoyu da bir operasyonun yapılması konusunda pek ikna olmuş değil. Amerikan halkının önceliğinin Orta Doğu’ya yeni bir askeri müdahale olmadığını zaten Kongre üyelerinin tavırlarından da anlıyoruz. Sorunun salt prestij meselesi olmadığı, esas amacın bu tür bir silah stokunun varlığının Amerikan yönetiminde meydana getirdiği hassasiyetin bir sonraki adımda hedef ülkeler arasında yer alan İran’a daha güçlü bir mesaj olarak iletilmesi olduğu üstü örtülü ya da açık bir şekilde birçok defa ifade edilmiştir. Şayet Suriye kimyasal silahlarını uluslararası denetime açarak imha edilmesini kabul ederse, zaten bu amaca fazlasıyla ulaşılacağından operasyona da gerek kalmayacak. Ayrıca kimyasal silahlar konusundaki hassasiyetin İran’a mesaj ve Amerika’nın prestijini kurtarma meselesinden öte asıl önemli amacın İsrail’i daha güvenli hale getirmek olduğunu unutmamakta fayda var. Zaten diğer amaçların içinde bu amaç da gerçekleştirilmiş olacaktı. Bölgede İran ve Suriye’nin kitle imha silahlarından en fazla tehdit algılayan İsrail olduğunu hatırlatmaya gerek bile yok. Dolayısıyla ABD’nin Esad’ın kimyasal silahlarına yönelik hassasiyetinin bu saldırılar sonucunda kaç sivilin öldüğü meselesi olmadığı bir kere daha görülecektir. Orta Doğu üzerine yapılan analizlerde eğer ABD’nin bölgesel politikalarının odağında İsrail’in güvenlik meselesi olduğu gözden kaçırılırsa yeterince açıklayıcı olmayacağını hatta oldukça eksik olacağını belirtmekte yarar var. ABD’nin Suriye’nin kimyasal silah stokundan endişe duymasının temelinde, söz konusu silahların Hizbullah’a aktarılma olasılığı ile rejimin aniden düşmesi halinde bunun İslamcı grupların eline geçme ihtimalinin yattığını hatırlatmaya bilmem gerek varmı. İslamcı gruplar dendiğinde bunun içinde İhvan’ın olacağı gruplar olması veya el Kaide ile bağlantılı olduğu iddia edilen Nusra Cephesi olması arasında pek bir fark olmadığı, son Mısır darbesinde ortaya konan tavırla anlaşılmıştır. Zaten Suriye meselesinde Amerikan yönetiminin işi bu kadar ağırdan almasının temel nedenlerinden birinin olası bir iktidar değişikliğinde iktidara İhvanın ağırlıkta olacağı bir grubun damgasını vurma ihtimali olduğu bir sır olmaktan çıkmıştır. Bu olasılığın zaten İsrail ve İsrail’le bağlantılı Amerikan güvenlik lobisinin temel hassasiyeti olduğu artık herkes tarafından biliniyor.
Bu şartlar altında Suriye meselesinin yeniden bir bilinmeze doğru sürükleneceği ve Esad’ın iktidardan gitmesinin ise kısa vadede mümkün olmadığı bir kere daha anlaşılmaktadır. Zaten ABD eğer bir operasyon yapmaya karar verse bile bunun amacının Esad’ın düşürülmesi olmayacağı, defalarca söylendiğine göre böyle bir beklentiye de girmeye gerek yok. Elbette bu tür askeri operasyonların ucunun nereye varacağını kimse önceden tam olarak tahmin edemez; ama Amerikan yönetiminden yapılan açıklamalarda bunun kısa süreli sınırlı ve daha ziyade Esad’ın kimyasal silah kapasitesini ortadan kaldırmaya yönelik olacağı açıklanmış olduğuna göre operasyonun bunun dışında bir amacı gerçekleştirme ihtimali oldukça zayıf görünüyor. Özellikle yukarıda ortaya konan hassasiyetlerle ve amaçlarla beraber düşünüldüğünde de bu öngörülebilir bir durumdur. Çünkü kimyasal silah kapasitesi ortadan kaldırılmış bir Esad’ın bölgedeki en önemli müttefiği olan İsrail için bir tehdit oluşturma ihtimali de zaten kalmamış olacaktır. Amerikan yönetiminin sorunun çözümüne yönelik yaklaşımının Esad sonrası yine İsrail’in güvenliğini ve Suriye’deki Hıristiyan unsurların endişelerini dikkate alan bir iktidar yapılanması olduğuna göre, kısa süreli sınırlı bir operasyonla bu amacın gerçekleşme ihtimali oldukça düşüktür. Bunun için ya Irak’ta olduğu gibi yeni bir siyasi yapıyı empoze etmek gerekecek ya da Suriye iç savaşa sürüklenecektir. Yeni bir yapı empoze edilse bile bunu El Kaide ile bağlantılı gruplara kabul ettirmek mümkün olmayacağından Suriye’deki kaos kısa sürede bitmeyecek belki de Suriye giderek Irak ve Afganistan örneklerine benzeyecektir.
Dolayısıyla müdahalenin Suriye sorununu çözme ihtimali de pek mümkün görünmüyor. Sorun ancak müdahale yerine Suriye içindeki grupların ve Suriye üzerinde politika yapan bölgesel güçlerin uzlaşmasıyla sağlanabilir. Bunun için bazı ülkelerin daha fazla öne çıkması gerekir. Artık Suriye tek bir ülkenin kazanacağı bir oyun olmaktan çıkmıştır. Bu oyun sadece İsrail’in yararına devam etmektedir. Çünkü Suriye merkezli olarak bölgesel güçler karşı karşıya gelmiş, İslam ülkeleri ise bu süreçte tam bir savrulma yaşamaktadır.
Prof. Dr. Tayyar Arı
Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı