Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile siyasal ilişkilerimiz henüz taze sayılabilir. İlişkilerimizin temelleri 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin uluslararası sistemden silinmesiyle atılmaya başlanabilmiştir. “1921 yılında Sovyetler ile imzalanan Dostluk ve Kardeşlik anlaşmasından sonra Türkiye, dış Türklere dönük politikaları geriye itmiştir. Bu anlaşma ile Türkiye Sovyetlerdeki Turancı akımları, Sovyetler de Türkiye’deki komünist akımları desteklememe sözü vermişlerdir. Bu yaklaşım soğuk savaşın sonuna kadar devam etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti Gorbaçov yönetiminin son zamanlarına kadar Orta Asya halklarıyla dikkate değer bir ilişki içine girmemiştir. Ancak SSCB’nin Aralık 1991’de kendini feshetmesi ile beraber ortaya çıkan değişikliler Türkiye’nin de politikalarını yeniden gözden geçirmesine neden olmuş ve Türkiye Orta Asya’ya yönelik politikalar oluşturmaya başlamıştır.”
Türkiye, söz konusu ülkeler ile çok sıcak siyasal ilişki ağları kurmaya başlamıştır. Nitekim, “Orta Asya Cumhuriyetlerini tanıyan ve bu ülkelerde Büyükelçilik açan ilk ülke Türkiye olmuştur. Bu ülkelere ilk üst düzey ziyaretler Türkiye’den yapılmış, bu ülkelerin yöneticileri de ilk ziyaretleri için Türkiye’yi seçmişlerdir. 1992 yılından bu yana gerçekleştirilen üst düzey ziyaretler ve imzalanan 500 civarında ikili ve çok taraflı anlaşma, ilişkilerin pekiştirilmesinde önemli rol oynamıştır.
Orta Asya Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra dış dünyaya Türkiye üzerinden açılma olanağı bulmuşlar, Türkiye, bir bakıma bu ülkeler için bir pencere olmuş, dünya ile bütünleşmeleri sürecinde de onların önemli bir ortağı haline gelmiştir. Bu çerçevede, Orta Asya Cumhuriyetleri’nin BM ve AGİT gibi uluslararası ve EİT gibi bölgesel örgütlere üye olmalarında ayrıca NATO’nun BİO programına katılmalarında ve başka pek çok konuda, Türkiye her türlü yardımda bulunmuştur.” “Çünkü o tarihe kadar kendisini önemli oranda yalnız hisseden Türkiye ‘yeni kardeşleri’nin güçlenmesi sayesinde yalnızlığının da son bulmasını ümit etmiştir.”
Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle siyasal ve diplomatik ilişkiler kurmanın yanı sıra söz konusu devletlerin diğer devletlerle de ikili ya da çok taraflı ilişkiler kurmasını da daha kolaylaştırmak için Dış İşleri Bakanlığı çatısı altında çeşitli projeler yürütmüştür. Nitekim, “Sovyetler döneminde dış politika sorumluluğu federe cumhuriyetlere ait olmadığından, bağımsızlına yeni kavuşan ülkelerin gelişkin diplomatik servisleri bulunmuyordu. Aynı nedenden dolayı, Sovyet döneminde yetişmiş ve dışişleri bakanlıklarının çekirdeğini oluşturacak diplomatik kadrolara da sahip değildiler. Buna karşılık, yeni ülkeler bir an önce uluslararası sistemde yerlerini alma baskısını hissediyorlardı. O günün koşulları altında, Türkiye’nin diplomaside rehberlik yapma ve destek verme önerisini memnuniyetle karşıladılar. Örneğin, Tük Dışişleri Bakanlığı çok kısa sürede bir diplomat yetiştirme programı devreye soktu.” Aslında bu aşamadan sonra da sonra siyasal birlikteliğin temelleri atılmaya başlandı.
Söz konusu siyasal birlikteliğe önümüzdeki süreçte de devam edilmeli, bu noktada yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilecek eylemlerden kaçınılmalıdır. Türkiye, geçmişte uyguladığı ve pek de sağlıklı olmayan birtakım politikalarını gözden geçirmelidir. En azından, Ermenistan’a karşı yürütülecek politikalarda Azerbaycan faktörü göz önüne alınmalıdır. Ya da muhalif liderlerin Türkiye’de ağırlanmaları sonrası Özbekistan’la, Azerbaycan’la yaşanan sorunlardan gerekli dersler çıkartılmalı ve söz konusu devletlerin iç işlerinde tarafsız kalınmalıdır.
Yaşanan bir takım sorunlar nedeniyle, ne yazık ki, “ekonomik alanda ve enerjide sağlanan ilerleme siyasi alana istenildiği ölçüde yansımamıştır. Bunda Türkiye’nin olduğu kadar Türk cumhuriyetlerinin de sorumlulukları vardır. Örneğin Özbekistan sadece Türkiye ile ilişkilerinde değil diğer Türk cumhuriyetleri ile ilişkilerinde de ciddi sorunlar yaşamakta olan bir ülkedir. Aynı şekilde Kırgızistan’ın iç karışıklıkları dış ilişkilerine de olumsuz yönde etki yapmaktadır. Bölge ülkelerinin henüz siyasi olgunlaşma sürecini tamamlamamış olması, çoğu kez tek lider yönetimlerinin bulunması Türkiye ile ilişkilerde de kendine özgü sorunlara yol açmaktadır. Tüm bunlara rağmen Türkiye bölgeye ilişkin sorumluluklarını ihmal edemez. Bundan sonraki dönemde daha planlı, daha istikrarlı ve daha çok hedef-odaklı politikaların izlenmesi gerekmektedir.”
Türkiye ile diğer beş Türk Cumhuriyeti uluslararası siyasal sistemde birlikte ve koordineli hareket etmelidir. Aksi halde gelişen süreçte Türkiye’nin ve diğer Türk Cumhuriyetlerinin kayıpları çok büyük olacaktır: “Türk Devletleri’nin tamamını bir araya getirerek, bir AB veya Arap Birliği örneğinde olduğu gibi ekonomik ilişkileri geliştirmekle başlayan anlaşmalar yapmaları, ekonomik ilişkilerde birbirlerine destek olmaları, siyasal anlamda BM örneği, Uluslararası Olimpiyat Komitesi veya Futbol Federasyonları veya çok çeşitli uluslararası ekonomik kuruluşta birbirlerine destek olmaları, tek alfabeyi gerçekleştirip, Türk Radyo-Televizyon Yayın Birliği’ni kurmaları, ulaştırma sistemlerini müştereken geliştirmeleri, enerji üretim ve naklinde emperyalist ülkeler tarafından yapılan istismara karşı koymaları, herhangi bir Türk Cumhuriyeti’ne karşı yapılmış bir askeri müdahaleye uluslararası örgütler nezdinde beraberce karşı koyup, hatta birbirlerine askeri anlamda da yardım etmeleri elzemdir.”
“Türkiye bu şartlar altında, jeopolitik konumunu ve buna bağlı gelişmeleri de göz önünde bulundurarak eline geçen fırsatları akılcı bir tarzda değerlendirmek zorundadır.” İşte bu sebepten dolayı, siyasal birliktelik, en azından ekonomik işbirliği kadar önem arz etmektedir.